Erol Çiçek
COVİT-19 BAĞLAMINDA GEZEGENİN DURUMU
GİRİŞ:
Covit-19 günlerinde, eve kapanmanın (lock down) etkisiyle korbondioksit salınımının azalması dolayısıyla hava kirliliğinin azaldığı, insan etkisi azalınca doğanın (karasal ve denizel habitatların) hızla kendini yenilediği ve iyileştiği apaçık ortaya çıktı.
İnsanlık tahminen 11500 yıl önce sona eren buzul çağıyla birlikte, bugünkü ‘medeniyetin’ tuğlalarını işlemeye başlamıştı. Avcı-toplayıcı dönemde insanın doğaya etkisi (ayak izi) oldukça azdı. İnsan diğer canlılar gibi doğada varlığını sürdürme mücadelesi içinde idi. İnsanın ateşi kontrol etmesiyle birlikte var olma mücadelesi doğaya hükmetmeye dönüştü. Daha sonra ateşi kullanarak madenlerin işlemesi (1 ton demir elde etmek için 4 dönüm ormanın yok edilmesi gerekir) ve tarım devrimiyle ekolojik ayak izimizdeki (1) artış hızlandı, sanayi devrimiyle de zirveye ulaştı.
Aşağıdaki Haritada Karasal Çevre Üzerindeki İnsan Ayak İzi Gösterilmektedir
Harita 2013 yılı verilerine göre düzenlenmiş olup; en açık renkli yerler insan ayak izinin en yoğun olduğu yerleri göstermekte; koyu kısımlar ise, insan ayak izinin en az olduğu yerleri karşılık gelmektedir.
Avcı toplayıcı dönemde insanlar bulaşıcı hastalıklardan daha az etkileniyorlardı. Doğada küçük gruplar halinde bulunduklarından bu durum salgınların sürmesine de engel olurdu.(2)
Tarım ve sanayi toplumlarını etkileyen bulaşıcı hastalıkların çoğu (tüberküloz, çiçek ve kızamık gibi) evcil hayvanlarda ortaya çıkmış Tarım Devrimi ile insanlara da bulaşmıştır.
İnsan da ekosistem(3) içinde yaşayan bir varlık olarak, ekosistemle sürekli bir ilişki halindedir ve diğer tüm canlılardan daha fazla ekosistem üzerinde etkilidir. Ekosistem üzerindeki insan etkisi (antropojenik etki) sanayi devri ile giderek artmış (küresel ısınma ve biyoçeşitliliğin(4) giderek yok olması vb.) ve bugün geldiğimiz noktada, ekosistemi ve insanlığın kendisini de tehdit eder, hale gelmiştir.
Bugün içinde bulunduğumuz antroposen çağında, insan etkisinden dolayı Küresel ısınmada 1,1°C (5) resmen aşılırken; on yıl önce, Johan Rockström ve ekibi, tarafından belirlenen; Dünya’nın 9 yaşam destek sisteminden (6) (Kimyasal kirlilikten iklim değişikliğine kadar), 4’ünde güvenlik sınırları aşılmıştır.
Aşağıdaki şekilden de görüldüğü gibi, Biyoçeşitlilik, Arazi Kullanımındaki Değişim, İklim Değişikliği ve Kimyasal Kirlilikte güvenlik sınırları aşılmış durumdadır. Diğer yaşam destek sistemleri, Asidik Okyanuslar, Ozon Tabakasının İncelmesi, Tatlı Su, Azot ve Fosfor Çevrimleri ve Aerosol Yüklemesi olarak tespit edilmiştir.
Dünya’nın 9 yaşam destek sisteminde güvenlik sınırları aşılan; İklim Değişikliği, Biyoçeşitlilik, Arazi Kullanımı ve Kimyasal Kirlilik konularını daha ayrıntılı olarak incelemeliyiz.
1. KÜRESEL ISINMA
Mevcut ısınma trendinin 20. yüzyılın ortalarından beri insan faaliyetleri sonucu oluştuğu ve eşi görülmemiş bir oranda arttığı, %95 olasılıktır ve ısınmanın nedeninin bu olduğu tartışma konusu değildir.(7)
15 Mart 2020 itibarıyla atmosferdeki CO2 seviyeleri Sanayi öncesi ve günümüzde, aşağıdaki gibi gerçekleşmiştir:(8)
15 Mart 2020: 414.28 ppm.
Geçen yıl bu zaman: 411,77 ppm.
10 yıl önce: 391.23 ppm.
Sanayi öncesi baz alınan: 280 ppm.
Güvenli seviye: 350 ppm.
(Hawaii, Mauna Loa’dan atmosferik CO2 okuması (milyonda bir parça). Kaynak: NOAA-ESRL))
Bu sonuçlara göre küresel ısınmada 1,1°C resmen aşıldı.
Küresel ısınmanın sonuçları olarak buzullar geri çekiliyor, kar örtüsü azalıyor, deniz seviyesi yükseliyor, kutuplardaki deniz buzu azalıyor, biyoçeşitlilik azalıyor ve aşırı iklim olaylarında (kuraklık, sel, fırtınalar) artış gözleniyor.
Binlerce Yıldır Atmosferdeki Karbondioksit Seviyesi Grafikteki Kesikli Çizginin (300 ppm) Hiç Üzerinde Olmadı.
BM Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 90’dan fazla bilim insanının yazdığı ve binlerce iklim araştırmasını bir araya getiren bir raporda, küresel ısınmayı 1,5 santigrat derecede tutmak için küresel sera gazı kirliliğine neden olan emisyonlarının 2050 yılına kadar sıfıra indirilmesi gerektiğini belirtiyor. (9)
Araştırmacılar, mevcut emisyon oranlarıyla, dünyanın 1,5 derece ısınma noktasına 10 ila 14 yıl sonra ulaşacağını söylüyor.
Rapora katkı sağlayanlardan Mark Howden’e göre, “Şu anda 1,5 derece hedefinden uzağız; 2100 yılına kadar yaklaşık 3 – 4 derece ısınmaya doğru gidiyoruz.”
1.1. KÜRESEL ISINMANIN SU KAYNAKLARINA ETKİSİ
BM raporu, su kıtlığının 2050 yılına kadar 5 milyar insanı etkileyebileceği konusunda uyarıyor.. (10)
Raporu hazırlatan Unesco genel müdürü Audrey Azoulay, dünya ormanlarının ve sulak alanlarının üçte ikisinin 20. yüzyılın başından bu yana yok edildiğini; bunun ele alınması gereken bir eğilim olduğunu kaydetti.
“Hepimiz su kıtlığının sivil huzursuzluğa, kitlesel göçe ve hatta ülkeler içinde ve arasında çatışmaya yol açabileceğini biliyoruz”, “Gezegenin kaynaklarının sürdürülebilir kullanımını sağlamak, uzun vadeli barış ve refah için hayati önem taşıyor.” dedi.
1988 yılında Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı’na bağlı yaklaşık 1500 bilim adamının katkılarıyla Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPPC) oluşturulmuştur.
İklim değişikliği alanında hükümetlerin de parçası olduğu en önemli küresel bilim kurumu olan IPPC’nin İklim Değişikliği ve Arazi Özel Raporu (SRCCL) Politikacılar Özeti, 7 Ağustos günü, İsviçre’nin Cenevre kentinde hükümetler tarafından da onaylandı. (11)
Çalışma Türkiye’ye dair önemli bulgular söyle özetlenebilir:
Akdeniz bölgesinde kuraklığın hem yoğunluk hem de sıklığının artacağı ifade ediliyor. Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz bölgesinde, her geçen gün daha fazla insan kuraklıktan etkileniyor, gıda güvencesi tehdit altına giriyor.
Artan aşırı hava olayları, Akdeniz bölgesine toprağın bozulmasını hızlandırıyor, iklim değişikliği gıda güvencesi için tehdit unsuru olarak ön plana çıkıyor.
Birleşmiş Milletlerin 22 Mart’ta 2005 tarihinde açıklanan Su Raporu’na göre,
• Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı 2000 yılı verilerine göre 2615 metreküp.
• 2020 yılında sadece nüfus artışı nedeniyle kişi başına düşen yıllık su tüketimi 1042 metreküpün altına inecek.
• 2040 yılında ise Suriye ve Irak gibi şiddetli susuzluk çeken ülkelerden biri olacaktır.
Nitekim, Orman Ve Su İşleri Bakanlığı’nın 2014 yılı bütçe tasarısında, “Türkiye’deki çölleşme tehlikesine” dikkat çekilerek ülkemizin küresel iklim değişikliğine bağlı olumsuzluklardan en fazla etkilenecek ülkeler arasında bulunduğu ve Türkiye’nin su kıtlığı yaşama olasılığının da oldukça yüksek olduğu tespiti yapılmıştır. (12)
2. BİYOÇEŞİTLİLİK
İnsanlar türlerin yaşam alanlarını sürerek (çiftçilik) veya üzerlerine asfalt, beton dökerek, sıçan ve yabani otlar gibi yabancı türleri sokarak, onları kirlilikle zehirleyerek, yiyecek için avlayarak ve giderek iklimi değiştirerek yok olmaya sürüklüyorlar. Bireysel türler kendi başlarına çok önemli olmayabilir ancak toplu olarak, atıkların geri dönüşümü, su temizliği, karbonun emilmesi ve okyanusların kimyasının korunması gibi bir dizi hayati “ekosistem hizmeti” sağlayan ekosistemler oluştururlar. (13)
Bazı biliminsanlarına göre Dünya, günümüzde tür çeşitliliği, bolluğu ve dağılımı açısından 6. büyük yok oluşu yaşıyor.
Kitlesel yok oluş genellikle “kısa” bir jeolojik zaman dilimi boyunca tüm Dünya’da var olan tüm türlerin yaklaşık dörtte üçünün kaybı olarak tanımlanmaktadır.(14) Hayatın gezegende ilk evrimleşmesinden bu yana geçen büyük zaman göz önüne alındığında, “kısa” 2,8 milyon yıldan az bir zaman olarak tanımlanmaktadır.
Dünya şu anda büyük ölçüde gezegenin insanlar tarafından sömürülmesi nedeniyle bir yok olma krizi yaşamaktadır. Bu kulağa pek hoş gelmiyorsa da, yok oluş öncesi popülasyon bolluğunda ve dağılımlarında daralmanın her zaman önce geldiğini hatırlamak önemlidir. Uluslararası Doğanın Korunması Birliği’nin (IUCN) Tehdit Altındaki Türlerin Kırmızı Listesi’nde listelenen azalan omurgalı türlerinin sayısına göre, tüm ekosistemler ve gruplar arasında bilinen tüm türlerin % 32’si bolluk ve dağılımı azalmaktadır. Aslında, Dünya 1970’ten beri tüm omurgalı bireylerin yaklaşık % 60’ını kaybetti.
Türlerin yok oluşu ile ilgili olarak, The Guardian’da yayınlanan bir haberde, “Böcek kıyametinin”, dünyadaki tüm yaşam için risk teşkil ettiği, belirtildi (15). Haber konusu raporda, 400.000 böcek türünün, pestisitlerin yoğun kullanımı nedeniyle neslinin tükenmesiyle karşı karşıya olduğu iddia ediliyor.
Türlerin yok oluşu antibiyotik hammaddesi sağlayan türlerin yok edilmesiyle doğrudan hastalıkların tedavisinde de sorunlara yol açacaktır. Halen kullanılmakta olan tüm antibiyotiklerin %70’inden fazlası bitkilerden, mantarlardan, bakterilerden ve deniz canlılarından elde edilen doğal maddelerden yapılmaktadır. Doğal kaynaklardan gelen yeni ilaçlara bağımlıyız (16).
2.1. KÜRESEL EKOLOJİK ÇÖKÜŞ OLASI MI?
Dünya, biyolojik çeşitlilik kriziyle karşı karşıyadır ve yarım milyon tür önümüzdeki on yıl içinde yok olma tehdidi altındadır. (17)
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Dünya Günü’nü kutlamak için 22 Nisan 2020 yaptığı açıklamada(18) Koronavirüs pandemisinin etkilerine rağmen, gelişmekte olan çevresel krizin daha önemli bir acil durum olduğunu, biyoçeşitliliğin hızla azaldığını, iklim krizinin dönüşü olmayan bir noktaya yaklaştığını, Gezegenimizi hem koronavirüsten hem de varolan iklim krizi tehdidinden korumak için kararlı davranılması ve Kamu fonlarının geçmişe değil geleceğe yatırım yapmak için kullanılması gerektiğini ifade etmiştir.
Bir araştırmaya göre (19), sera gazı emisyonlarını azaltmak için yapılan hızlı küresel eylem, ekosistemlerin “ani ekolojik çöküşünü” engelleyebilir.
Ani ekolojik çöküşü engellemek mümkünse de, Dünya’nın gidişi önümüzdeki 10 yılda tropikal okyanuslarda çöküşe neden olabilir.
Araştırmacılar, benzeri görülmemiş sıcaklık olaylarının tropikal okyanuslarda 2030’dan önce başlayacağını tahmin ediyorlardı. Nitekim Avusturalya daki Büyük Bariyer resifinde mercanların topluca ağararak yok olmaları gibi son fenomenler, bunun zaten bazı yerlerde meydana geldiğini göstermektedir.(20)
2.2. KÜRESEL ISINMA, VİRÜS, BAKTERİ VE MİKROPLARI ETKİLİYOR.
Bir gurup araştırmacı tarafından hazırlanan “İklim değişikliğinin Genlerden, Biyomlara ve İnsanlara Geniş Ayak İzi” başlıklı makalede (21) iklim değişikliğinin etkileri özetlenmektedir.
“Çoğu ekolojik süreç artık antropojenik iklim değişikliğine tepki gösteriyor. Karasal, tatlı su ve deniz ekosistemlerinde, türler genetik, fizyolojik, morfolojik ve fenolojik olarak değişmekte ve besin ağlarını etkileyen ve yeni etkileşimlerle sonuçlanan dağılımlarını değiştirmektedir.”
“İklim değişikliğinin farklı biyolojik organizasyon düzeylerinde gözlenen birçok etkisi, insanlar için giderek daha öngörülemez bir geleceğe işaret etmektedir. Mahsullerde genetik çeşitliliğin azalması, değişken mahsul verimi, balıkçılığın küçülmüş vücut boyutu ve verim azalması, kış soğuklarının azalmasından kaynaklanan meyve veriminin düşmesi gıda güvenliğini tehdit etmektedir. Yeni patojenlerin ve zararlıların ortaya çıkmasının yanı sıra hastalık vektörlerinin dağılımındaki değişiklikler, insan sağlığı ve ürün hasadı, kereste ve hayvancılık kaynakları için doğrudan bir tehdittir. İnsanlık, bir dizi mal ve hizmet için sağlam, işleyen ekosistemlere bağımlıdır. İklim değişikliğinin temel ekolojik süreçler üzerindeki gözlenen etkilerinin daha iyi anlaşılması, bunlara uyum sağlamak ve biyolojik çeşitlilik ve ekosistem hizmet sunumu üzerindeki etkilerini azaltmak için ilk adımdır.”
İklim değişikliği bağlamında mikroorganizmaların incelendiği bir makalede (22) çevresel değişime verdikleri çeşitli tepkiler ekosistemdeki rolleri incelenmiştir.
“Basitçe söylemek gerekirse, mikrobiyal dünya biyosferin yaşam destek sistemini oluşturur. Mikroorganizmalar üzerindeki insan etkileri daha az belirgin ve kesinlikle daha az karakteristik olmasına rağmen, önemli bir endişe mikrobiyal biyoçeşitlilik ve faaliyetlerdeki değişikliklerin diğer tüm organizmaların esnekliğini ve dolayısıyla iklim değişikliğine tepki verme yeteneklerini etkileyeceğidir.”
3. KİMYASAL KİRLİLİK
Kimyasallar çevremize salındığında ekosistemlerimizin dengesini bozar, sağlığımızı tehdit eder, soluduğumuz havayı ve gıdalarımızı kirletir. Birçok kimyasal kirlilik kaynağı vardır. Teknolojik ilerlemelerimiz bizi büyük ölçüde kimyasallara bağımlı bir tür haline getirdi ve bu kimyasallar yaşam ve çevremiz için toksiktir (23).
Kimyasal kirlilik kaynakları olarak tarımsal faaliyetlerde kullanılan gübre ve böcek ve ot öldürücüler, taşımacılık, evlerde kullanılan kimyasallar ve endüstriyel kimyasallar sayılabilir.
Günümüzde dünyada milyonlarca farklı üründe kullanılan 100.000’e yakın farklı insan yapımı kimyasal bileşik bulunmaktadır. İmalatın yan ürünleri olarak ilave bileşikler oluşmaktadır. Kimyasallar, insanların ve doğal yaşamın sağlığı üzerindeki etkileri nedeniyle endişe vericidir. En büyük endişeye sebep olanlar arasında kurşun, civa, kadmiyum gibi toksik ağır metaller, ve dokularda biriken organik kirleticilerdir.
11 Mart 2019’da yayınlanan BM raporuna (24) göre: 2030 yılına kadar iki katına çıkması beklenen kimyasal üretimin yaratacağı kimyasal kirliliğin üstesinden gelmek için acil eylem gerekiyor. Küresel kimya endüstrisinin büyüklüğü 2017’de 5 trilyon doları aştı ve 2030’a kadar iki katına çıkması bekleniyor.
3.1. HAVA KİRLİLİĞİ
Yapılan bir çalışmada(25) fosil yakıt kullanımı da dahil olmak üzere doğal (orman yangını, aeolian tozu) ve antropojenik emisyonlar arasında ayrım yapan farklı kirlilik kaynaklarının etkilerini araştırılmıştır. Bu araştırmada, fosil yakıt kullanımı da dahil olmak üzere doğal (orman yangını, aeolian tozu) ve antropojenik emisyonlar arasında ayrım yapan farklı kirlilik kaynaklarının etkileri incelenmiştir. Sonuç olarak, ortam hava kirliliğinin özellikle kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle önemli ölçüde aşırı ölüme ve yaşam beklentisi kaybına (LLE -loss of life expectancy) neden olan ana küresel sağlık risklerinden biri olduğu tespit edilmiştir.
Bu çalışma, hava kirliliğinin bir “salgın” haline geldiğini ve insanların yaşamlarını “yaklaşık üç yıl” azalttığını söylüyor. Kardiyovasküler Araştırma bilim dergisinde yayınlanan araştırma, kirliliğin insanların yaşamlarını kısaltması bakımından, savaşlar ve diğer şiddet biçimlerinden , sıtma, HIV / AIDS ile paraziter vektör kaynaklı hastalıklardan ve sigaradan daha çok etkili olduğunu belirtiyor.
3.2. PLASTİK KİRLİLİĞİ
Araştırmacı Gregory Wetherbee, Rocky Dağları’ndan toplanan yağmur suyu örneklerini analiz etmeye başladığında plastik, aklına gelmeyen bir şeydi. “Sanırım çoğunlukla toprak ve mineral parçacıkları görmeyi bekliyordum” dedi. Bunun yerine, çok renkli mikroskopik plastik lifler buldu. Keşif, dünyanın hemen hemen her yerinde hava, su ve toprağa nüfuz eden plastik atık miktarı hakkında yeni sorular ortaya çıkarıyor (26). Bu araştırma sonuçları USGS resmi web sitesinde yayınlandı(27).
Mikroplastikler konusunda yapılan bir başka araştırmaya göre (28), okyanuslarda mikroplastik kirliliği artışı, parçacık sayısının daha önce düşünülenin en az iki katı olduğunu gösterdi. Plastik kirliliğinin deniz yaşamının üremesine, büyümesine ve sürdürülmesine zarar verdiği bilinmektedir. Daha küçük parçacıklar özellikle endişe vericidir, çünkü deniz besin zincirini destekleyen ve küresel iklimi düzenlemede önemli bir rol oynayan zooplanktonlar tarafından yenen gıdalarla aynı boyuttadırlar.
Bir başka yeni çalışma kuşların beslendikleri, su böcekleri yoluyla, ki bu böcekler günde yüzlerce parçacık mikroplastik tüketmektedirler; mikroplastiklerin nehirlerdeki besin zincirine nasıl girdiğini, gösteriyor.
3.3. SU KİRLİLİĞİ
Sularımız doğrudan, hava ve toprak kirliliği yoluyla kirlenmektedir. Bu kirlilik etmenlerinin çoğu insanlar tarafından üretilen kimyasallar, plastikler ve ağır metallerdir. Hava, su ve topraktaki kirlenme bu ortamların birbirleriyle etkileşimi sonucu birindeki kirlilik diğerine de geçmektedir.
Hızlı kentleşme ve kontrolsüz sanayileşmeyle oluşan evsel ve endüstriyel atıkların uzun yıllardan beri arıtılmadan direkt deşarj edilmesi, yapılan tarımsal faaliyetler esnasında kullanılan gübre ve pestisitlerin drenaj suları ile derelere, çaylara ulaşması, ayrıca hava kirleticilerin iklim elemanları (yağmur, kar vb.) ile alıcı ortamlara ulaşmaları sonucu toprak ve su kirliliği yaşanmaktadır.
Tarımsal sulamada kullanılan sular, toprak, bitkiler ve hayvanlar yoluyla (besin zinciri) insanları ve diğer canlıları etkilemektedir. Dünya’da ve ülkemizde, suların hızla kinlenmesi sonucu, temiz içme suyu ve tarımsal sulama suları gittikçe azalmaktadır. Mevcut su kaynaklarının titizlikle korunması ve kirlenenlerin iyileştirilmesinin önemi çok açıktır.
Su ve toprak kirliliğine neden olan kimyasallar Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar (PAH), Kalıcı Kimyasallar, Pestisid ve herbisidler (Ziraii ilaçlar),Nitrat, fosfor (Tarımsal gübreler ve evsel atıklar), Asit Maden Drenajı (AMD) sonucu ortaya çıkan asidik sular ve ağır metaller vb. sayılabilir.
Son 10-15 yıldır küresel ısınmanın da etkisiyle ülkemiz göllerinde Siyano bekteriler ve toksinlerinde de artış görülmektedir.
4. ARAZİ KULLANIMINDAKİ DEĞİŞİM
İnsan faaliyetleri, Dünya’nın kara yüzeyinin dörtte üçünden fazlasını önemli ölçüde etkilemektedir. Yeryüzündeki tüm arazilerin üçte birinden fazlası ve mevcut tatlı suyun neredeyse % 75’i tarım ve hayvancılık üretimine tahsis edilmiş, sulak alanların% 85’inden fazlası yok edilmiştir (29).
BM, Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) “The State of the World’s Forests 2020” (Dünya’da Ormanların Durumu 2020) raporunda; Ormanların tahribi ve bozulmasının endişe verici boyutlarda sürdüğü, dünya ormanlarının biyolojik çeşitliliğini korumak için acil eyleme ihtiyaç olduğu belirtilerek
1990’dan bu yana, yaklaşık 420 milyon hektar oran alanının, tarım ve diğer arazi kullanımları için yok edildiği, oysa ormanların 60.000 farklı ağaç türünü, amfibi türlerin yüzde 80’ni, kuş türlerinin yüzde 75’ni ve yeryüzündeki memeli türlerinin yüzde 68’ni barındırdığı ifade edilmiştir.
FAO ve UNEP, 2021’de BM Ekosistem Restorasyonu On Yılını yönetmeye hazırlanırken, her iki BM örgüt başkanı da “Ayrıca, entegre bir peyzaj yaklaşımı içinde ormanları ve ağaçları korumalı ve yönetmeliyiz ve orman restorasyonu çabalarıyla verilen hasarı onarmamız gerekiyor.”dediler (30).
5. KÜRESEL ISINMA, BİYOÇEŞİTLİLK, TOPRAK VE SU KİRLİLİĞİ BAĞLAMINDA GIDA GÜVENLİĞİ
Ülkeler, COVİT 19 salgınında kendi kendilerine yeterli olabilmek için tıbbi malzeme satışını yasakladılar. Kuraklık, sel ve benzeri aşırı iklim olayları gerçekleştiğinde de buğday gibi tarımsal ürünlerin satışını da yasaklıyorlar. Bu durumda ülkelerin tarımsal üretim açısından kendi kendilerine yeterliliği sorunu öne çıkıyor.
5.1. Biyoçeşitliliğin azalmasının etkileri:
BM Gıda ve Tarım örgütü (FAO) Dünya’nın Gıda ve Tarım için Biyoçeşitliliğin Durumu, çalışması (31) “The State of the World’s Biodiversity for Food and Agriculture” 91 ülke ve 27 uluslararası kuruluş tarafından sağlanan bilgilere, küresel literatür ve veri kümelerinin analizine ve 175’ten fazla yazar ve hakemden gelen katkılara dayanarak, gıda ve tarım için biyoçeşitliliğin Dünya çapında yönetimi için değerlendirmeler yapmaktadır.
Bu çalışmaya göre, gıda ve tarım alanında biyolojik çeşitlilik, gıda güvenliği ve sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez bileşenidir. Biyoçeşitlilik, yiyecek üretimi ve tarımsal geçim kaynakları için çok önemli olan balıklar ve diğer türler yanında sağlıklı topraklar, bitkilerin tozlaşması, zararlıların kontrolü ve yaban hayatı için yaşam alanları sağlanmasında birçok ekosistem hizmetleri sunmaktadır.
Gıda ve tarım için gerekli olan biyoçeşitliliğin genetik, türler ve ekosistem seviyeside birçok temel bileşeni azalmaktadır. Yok olma riski altındaki hayvan ırklarının oranı artmaktadır. Genel olarak, çiftçilerin tarlalarında mevcut olan ürün çeşitliliği azalmıştır ve ürün çeşitliliğine yönelik tehditler artmaktadır.
(…) İnsan beslenmesini destekleyen doğal sistemlerle ilgili ilk BM çalışması (32), biyolojik çeşitliliğin azalmasının Dünya’nın gıda üretme kapasitesini etkilediğini tespit etmiştir. Bu çalışma, Dünya’da ekilen alanların % 20’sinin daha az verimli hale geldiğini ve üzerinde yetişenlerin yok olmaktan bir adım uzakta olduğu belirleyerek 20. yüzyılda İrlanda’da patates ve ABD’de tahıl ürünlerindeki kıtlığı hatırlatıp gelecekte bundan daha fazlasına hazırlıklı olmamız konusunda bizleri uyarıyor.
Bu durumu nasıl yarattık? Öncelikle, yiyecek üretme konusundaki umutsuz girişimlerimiz nedeniyle. Ormanlar, tarımsal alanlara yer açmak için kesiliyor ve tarım alanlarına toprağa sızan ve arılar, kuşlar ve yarasalar gibi hayati tozlayıcıları öldüren böcek ilaçları ve herbisitler püskürtülüyor. Ağaçları ve büyük bitkileri kesmek sel riskini artırıyor.
Çoğunlukla, sorun şu ki, tek bir çeşit patates veya şeker kamışı olan monokültürlere güveniyoruz, ki bu büyük bir risk. Bu, tek bir hastalık salgını ya da iklim değişikliğinin dünyanın gıda arzının büyük bir bölümünü yok edebileceği anlamına geliyor. Dünyanın ürettiği mahsullerin üçte ikisi, dünya geneline yayılmış yalnızca dokuz türden (şeker kamışı, mısır, pirinç, buğday, patates, soya fasulyesi, palmiye yağı, şeker pancarı ve manyok) oluşuyor diğer 6.000 kültür bitki türü ve yabani besin kaynakları birlikte tükeniyor (33).
5.2. Küresel ısınmanın etkileri:
Ürünler böceklerden ve ısınan iklimden dolayı çifte sorunla karşılaşabilir.
2018 yılında yapılan bir araştırma, küresel ısınmanın her derecesinin, böcek popülasyonlarının ve iştahlarının sıcaklıklarla artması nedeniyle böceklerden dolayı ürün kaybının % 10 ila % 25 oranında artıracağını öngörmektedir. Uzun, süreli kuraklık veya seller dahil, iklim ile ilgili diğer değişkenlerin bu kayıplara sebep olması muhtemeldir.
İngiltere Kraliyet Cemiyeti ve diğer bilimsel kuruluşlar, zorlu çevre koşulları karşısında daha dayanıklı mahsullerin geliştirilmesi yoluyla tarımın sürdürülebilir yoğunlaşmasına izin verecek bir İkinci Yeşil Devrim çağrısında bulundular (34).
5.3. Modern Batı tipi beslenme sürdürülebilir olmaktan uzaktır:
Modern Batı tipi beslenme, potansiyel ekolojik felaketten kaçınmak için tam bir revizyona ihtiyaç duyan, son derece zararlı bir şey haline geldi. Küresel et tüketimini yarıya indirmemiz ve yediğimiz tahılların, bakliyatların, kuruyemişlerin, meyvelerin ve sebzelerin hacminin iki katına çıkarmamız gerekmektedir.
Bununla birlikte, beslenme şeklimizin iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybının en büyük nedeni olduğuna dair kanıtlar artık çok fazla. Küresel gıda sistemi, toplam sera gazı emisyonlarının % 30’undan sorumludur; hayvancılık sektörü ise, bu toplamın yaklaşık yarısını oluşturmaktadır.
Dünyanın diğer bölgelerinin de benimsediği modern Batı tipi beslenme tarzı, çok sayıda insanı şişmanlatıyor ve hasta ediyor. Beslenme ile ilgili hastalıklar, önlenebilir kanserler, kalp hastalıkları, felç, obezite ve diyabet yeme şeklimizle birlikte yayıldığı için yılda yaklaşık 11 milyon ölüme neden olmaktadır. 800 milyondan fazla insanın kronik olarak yetersiz beslendiği tahmin edilmektedir. 2 milyar insan mikrobesin (vitamin ve mineraller) eksikliğinden muzdariptir, fakat aynı zamanda 2 milyar insan aşırı kilolu veya obezdir (35).
Gıda ve su krizlerine yol açan dinamikler de sıklaşan virüs salgınlarıyla yakından ilgili. Ormanların kesilmesi, ekosistemlerin altüst edilmesi, kutuplardaki buzların erimeye başlaması, hem iklim krizini hızlandırıyor hem de salgın hastalıklara yol aşabilecek yeni virüslerin ortaya çıkarak insanlığı hazırlıksız, savunmasız yakalamasına uygun ortamı yaratıyor.
“WFP Başkanı David Beasly ve FAO Başkanı Qu Dongyu’nun Güvenlik Konseyi’ne sundukları raporda, 2020 yılına girerken her akşam 850 milyon kişinin yatağa aç girdiğini, 55 ülkede 135 milyon kişinin açlık kriziyle yüz yüze olduğunu ifade etmektedirler. Bu sorunun üzerine gelen Covid-19 salgınının, üç kanaldan küresel gıda krizini derinleştirmesi, açların nüfusuna 130 milyon kişi daha eklemesi beklenmektedir.
Bir zamanlar kendine yeterli olmakla övünen Türkiye, son 20 yılda tarımda stratejik ürünlerde net ithalatçı durumuna gelmiştir. TÜİK Dış Ticaret İstatistiklerine göre, canlı hayvanlar (1), süt yumurta (4), yaş sebze meyve kök ve yumrular (7-8), hububat (10), yağlı tohumlar, saman, kaba yem (12), hayvansal ve bitkisel yağlar (15) kalemlerinde ithalatın sürekli arttığı, 1, 10, 12, 15 kategorilerinde net ithalatçı konumuna düşüldüğü görülüyor. Ticaret dengesi canlı hayvanlar kaleminde 2002 yılında fazla verirken, 2007 yılında 16 milyon 842 bin 121 USD açık vermiş, açık 2019’a gelindiğinde yüzde 166 artarak, 625.962.470 USD ulaşmıştır. Gıda güvenliği açısından, stratejik ürün olarak kabul edilen hububatta, 2002 yılında 295.130.918 USD olan açık, 2019’a gelindiğinde, 3 milyar 139 milyon 303 bin 934 USD olmuş.
(…) AKP Türkiyesi’nin gıda sürdürülebilirliği klasmanında, 67 ülke içinde 58. olmasına şaşmamak gerekir.” (36)
6. YABANCI TÜRLER:
İstilacı yabancı türler (İYT) biyolojik çeşitliliği tehdit eden beş ana unsurdan biri olarak kabul edilmektedir. Birçok ülkede de tedbirlerin alınması amacıyla kanuni düzenlemeler yapılmıştır. Avrupa Birliği (AB) (Regulation 1143/2014 on Invasive Alien Species)İstilacı Yabancı Türler Hakkında Direktifi 1143/2014 ile bu konuyu düzenlemiştir.
Tabiatı ve Biyoçeşitliliği Koruma Kanun Tasarı’sının 6. maddesinde bu konuya ilişkin düzenleme yapılmış olmasına rağmen, bu kanun henüz çıkarılamamıştır. Dolayısıyla, şu anda ülkemiz mevzuatında bu konu düzenlenmemiştir ve yasal olarak boşluk vardır. Tasarıda yabancı tür, çeşitli etkiler neticesinde tabii yayılış alanlarından başka bir alana taşınan türler, olarak tanımlanmıştır.
Basında da bu konuyla ilgili haberler artmaya başladı. “Katil arılar 20 bin ağacı kuruttu, Uludağ’da hasat sıkıntılı başladı” başlıklı haberde (37); “İtalya’dan gemilerle Türkiye’ye gelen ve Uludağ’da 100 bin ağaçtan 20 bin tanesini kurutan katil arılar yüzünden Bursa’da kestane hasadı sıkıntılı başladı. Üreticiler rekoltenin düştüğünü kaydederken, bunun da fiyatlara yansıyacağını, ayrıca Uludağ’da kestane bahçelerine giren kaçak toplayıcılarla başlarının dertte olduğunu kaydettiler.”
Bugün dünyada istilacı yabancı türler hem sucul, hem de karasal ortamlarda ekonomik, sosyal ve çevresel sorunlar olarak karşımızda durmakta ve küresel olarak biyoçeşitlilik üzerine en büyük tehditlerden biri olmaya devam etmektedir. Özellikle Süveyş kanalının açılması, iklim değişikliğinin etkisi ve alıcı ortamın biyolojik çeşitlilik yönünden fakirliği yeni türlerin yerleşimini kolaylaştırmıştır. Akdeniz’de yabancı bitki ve hayvan türlerinin gelişimi oldukça hızlı olup, uzmanlar bu hızla devam ederse yirmibirinci asrın ortalarında Akdeniz’deki yabancı deniz bitkisi türlerinin sayısının yerli türleri geçeceği endişesini taşımaktadır. Küresel ısınmanın etkisiyle Akdeniz’e özgü türlerin yok olacağı, yerini Kızıldeniz canlılarına bırakacağı ve Karadeniz’in de giderek Akdenizleşeceği dolayısıyla balık stoklarının zarar görmesi nedeniyle de ticari balıkçılığın zarar göreceği kaçınılmazdır (38).
7. BİLİMSEL ARAŞTIRMALARA GÖRE, COVİT-19 SALGINININ KÜRESEL ISINMA, BİYOÇEŞİTLİLİK VE DOĞANIN TAHRİBİ İLE YAKINDAN İLİŞKİSİ VARDIR.
Tarım ve sanayi toplumlarını etkileyen bulaşıcı hastalıkların çoğu (tüberküloz, çiçek ve kızamık gibi) evcil hayvanlarda ortaya çıkmış ve insanlara Tarım Devrimi’nden sonra bulaşmıştır. Sadece köpeği evcilleştirmiş eski avcı toplayıcılar bu tür sıkıntılardan uzaktı. Ayrıca tarım ve sanayi toplumlarında, çoğu insan bu tip hastalıklar için ideal kuluçka mekanları olan, hijyenik olmayan ve sıkışık daimi konutlarda yaşardı. Avcı toplayıcılar ise doğayı küçük gruplar halinde gezerdi ve bu durum salgınların sürmesine engel olurdu (39).
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre, büyük vektör kaynaklı hastalıklar tüm bulaşıcı hastalıkların yaklaşık %17’sini oluşturmaktadır ve yılda 700.000 ölüme neden olmaktadır. Bu tür hastalıkların en büyük yükü tropikal ve subtropikal bölgelere düşer ve orantısız olarak dünyanın en yoksul nüfusunu etkiler. Ancak gezegenimiz ısındıkça ılıman bölgeler ve gelişmiş ülkelerdekiler de etkileniyor. Gelecekte hastalıkların nerede bulunabileceğini belirlemek için ipuçları ve tahmin araçlarını ortaya çıkarmak için araştırmalar devam etmektedir. Hastalık riskleri konusundaki anlayışımız ve değişen dağılımları ortaya çıktıkça, etkilerini hazırlamaya ve etkilerini hafifletme yeteneğimizin de ilerleyeceği umudu vardır (40).
İklim Değişikliği, Doğanın Tüm Unsurlarını Önemli Ölçüde Bozuyor (41)
Florida Üniversitesi’nden baş yazar Dr Brett Scheffers, “Şimdi, küresel olarak sadece ~ 1 derecelik bir ısınma ile çok büyük etkilerin hissedildiğine dair açık kanıtlar var.” dedi. “Genler değişiyor, türlerin fizyolojisi ve vücut büyüklüğü gibi fiziksel özellikleri değişiyor, türler uygun iklim alanını takip etmek için hızla hareket ediyor ve artık stres altındaki tüm ekosistemlerin işaretleri var.”
Yüzyıllardır buz ve permafrostta sıkışmış ve uzun süredir uyuyan bakteri ve virüsler, Dünya’nın iklimi ısındıkça canlanıyor. (42) NASA bilim adamları 2005 yılında yapılan bir çalışmada (43), Pleistosen döneminden beri donmuş bakterilerin canlanabileceğini gösterdi.
BM Çevre Programı genel müdürü Andersen’e göre “Doğa bize bir mesaj gönderiyor“(44) Acil önceliğin insanları koronavirüsten korumak ve yayılmasını önlemek olduğunu söyledi. “Ama uzun vadeli tepkimiz habitat ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla mücadele etmek” olmalı diye ekledi. “Daha önce patojenlerin vahşi ve evcil hayvanlardan insanlara geçmesi için bu kadar çok fırsat olmamıştı,” diye Guardian’a, açıklama yapan uzman, ortaya çıkan tüm bulaşıcı hastalıkların % 75’inin vahşi yaşamdan geldiğini açıkladı.
ABD’deki Harvard Halk Sağlığı Okulu’ndan, Aaron Bernstein, “Sağlık ve çevre politikasının ayrılması tehlikeli bir yanılsamadır (kuruntu). Sağlığımız tamamen iklime ve gezegeni paylaştığımız diğer organizmalara bağlı ” diyor (45).
BM Hükümetlerarası Bilim-Politika Platformu’nun Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Genel Kurulunun yedinci oturumunun (Paris, 29 April–4 Mayıs 2019) çalışma raporunu hazırlayan biliminsanlarından Profesörler Josef Settele, Sandra Díaz ve Eduardo Brondizio (46) ve Dr. Peter Daszak 847) tarafından hazırlanan 27 Nisan 2020 tarihli makalede (48): COVID-19 Uyarıcı Önlemleri Gelecekteki Pandemi Riskini Azaltmak İçin Hayat Kurtarmalı, Geçim Araçlarını ve Doğayı Korumalı.
“COVID-19 pandemisinden sorumlu tek bir tür var, o da biziz” dedi. “İklim ve biyolojik çeşitlilik krizlerinde olduğu gibi, son salgın hastalıklar da insan faaliyetlerinin – ekonomik büyümeyi her ne pahasına olursa olsun ödüllendiren, sınırlı bir paradigmaya dayanan özellikle küresel finansal ve ekonomik sistemlerimizin – doğrudan bir sonucudur. Mevcut krizin zorluklarının üstesinden gelmek ve gelecekte ortaya çıkması olası olanlarının tohumlarını ekmekten kaçınmak için küçük bir fırsat penceremiz var.” uyarısında bulundular. Rapor şöyle devam ediyor:
“Azgın ormansızlaştırma, tarımın kontrolsüz bir şekilde genişlemesi, yoğun tarım, madencilik ve altyapı geliştirme ve vahşi türlerin sömürülmesi hastalıkların yayılması için” mükemmel bir fırtına “yarattı.”
Meehan Crist’in sözüyle bu bölümü noktalayalım: “İKLİM KRİZİ, TOPLUMLARIMIZIN VE EKONOMİLERİMİZİN ÖRGÜTLENME BİÇİMİNİN SINIRLI KAYNAKLARA SAHİP GEZEGENİMİZDE SÜRDÜRÜLEMEZ OLDUĞUNU GÖSTERMİŞTİR” (49).
8. KÜRESEL ISINMA VE COVİT-19 BAĞLAMINDA HUKUKUN DÖNÜŞMESİ GEREKMEKTEDİR
BirdLife CEO’su Patricia Zurita, 2020 yılı, Uluslararası Biyoçeşitlilik Gününde sağlıklı bir gezegenin neden yeni bir insan hakkı olması gerektiğini açıklarken, “Belki de ileriye giden yol İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine yeni bir insan hakkı koymaktır. Kamu politikaları ile güvence altına alınan ve sürdürülebilirlik, bilim ve geleneksel yerel bilgi ile yönetilen evrensel, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkıdır” (50) dedi.
Jean-Jacques Rousseau’nun ‘Toplumsal Sözleşmesi’ gibi, bizim de doğayla sözleşmeye ihtiyacımız var mı? Aslına bakarsanız böyle bir sözleşmeye ihtiyaç yok; çünkü insan doğa içinde diğer canlı ve cansız varlıklarla birlikte yaşayan bir varlıktır ve doğanın kurallarına uygun olarak, yaşadığı taktirde ekolojik sorunlar olmayacaktır.
1789’da İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi ile kökenleri, kültürleri ya da dilleri ne olursa olsun bütün insanlar hukuk özneleri haline geldiler. Herhalde asıl yapılması gereken doğayla bir sözleşmeden ziyade Doğayı da bir hukuk öznesi haline getirmektir.
Hukuk sistemlerinde “sürdürülebilir gelişme” kavramı terk edilmeli, bunun yerine ekolojik sürdürülebilirlik kavramı yerleştirilmelidir. Çevre mahkemeleri kurulmalı ve çevreye karşı suçlar açıkça tanımlarıp; yaptırıma bağlanmalıdır.
Çevresel Etki Değerlendirme raporları ve çevre kanunlarındaki ‘sürüdürülebilir’ kalkınma, gelişme ifadesinin şimdiye kadar ki tecrübelerimize göre küresel iklim krizini ve biyoçeşitlilik kaybını önlemede hiçbir katkısı olmadığı apaçık ortaya çıkmıştır. Bunun yerine açık olarak tanımlanmış ‘ekolojik’ ifadesi kullanılmalı. Halkın çevresel konulardaki karar alma mekanizmalarına göstermelik katılımı yerine güçlü ve karar sürecine etkili katılım yöntemleri geliştirilmeli ve mevzuata dahil edilmelidir.
Gelişen bilgi teknolojilerinin olanaklarından faydalanarak, bilgiye erişim, karar süreçlerine katılım ve yargıya erişim olanaklarının bir hak olarak tanınması gerekmektedir.
9. SONUÇ:
Dünya kaynaklarının adeta talan edilmesi sonucu insan kaynaklı olarak (antpojenik) ortaya çıkan küresel ısınma, biyoçeşitlilik kaybı, giderek artan su, toprak ve hava kirliliği, yaklaşan felaketlerin habercisidir ve bu olgular bilimsel olarak ispatlanmıştır. Özellikle küresel ısınma ve biyoçeşitlilik kaybı, biliminsanlarına göre geriye çevrilmesi mümkün olmayan bir süreçtir. Küresel çapta, devrimsel nitelikte bir dönüşüme ihtiyaç vardır. Yine, bazı biliminsanlarına göre başlamış olan 6. Büyük yokoluş hızlanarak devam edecektir. Küresel dengenin yeniden oluşacağı noktada gezegende insan türü olmayabilir veya sayısı çok az olabilir. Dolayısıyla, küresel ısınma oy kaygısıyla hareket eden siyasetçilere bırakılamayacak kadar önemlidir.
Küresel iklim kriziyle mücadele etmek için nüfus artışı durdurulmalı ve aşırı tüketime son verilmelidir. Et ve işlenmiş gıda üretiminin azaltılarak, beslenme şekillerinin değiştirilmesi gerekir.
Karayoluyla 8-10 saate kadar süren mesafelere denk gelen uçak yolculuklarına ilave vergi getirilmesi düşünülebilir.
Ücretsiz ve eşit eğitim olanaklarının gelişen teknolojiden de faydalanarak sağlanması ve yaygınlaştırılması gerekir.
Muhtaç olan herkese temel bir sosyal güvenlik geliri sağlanması ve sağlık sisteminde koruyucu hekimliğin temel hedef olarak belirlenmesi gerekir.
Corona salgınında biliminsanların bilgiyi karşılıksız paylaşması gibi, belli alanlarda (sağlık, eğitim, tarımsal üretim vb.) Dünya çapında ortaklaşmanın ve dayanışmanın artırılması gerekir.
Salgın liberal kapitalist hükümetleri eski kuralları çiğnemeye ve piyasanın ne diyeceğine bakmadan, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaya zorladı. Şimdi, hükümetler ekolojik planlamaya başlamalı ve ekolojik davranışa engel olan tasarruf önlemlerini de bırakmalıdır.
Pandemi, ekonomik yeniden yapılanma ve ekonominin dekarbonizasyonunu hızlandırmak için bir şans ve farklı tür ekonomik politikaların mümkün olduğunu gösterdi.
Ülkemizin güneş ve rüzgar başta olmak üzere, yenilenebilir enerji kaynakları göz önüne alındığında, güçlü ve iyi bir planlama ile 2040, hatta 2035’e kadar net sıfır emisyonlara ulaşması mümkündür. Dünya’da bu alandaki mevcut ve giderek gelişen teknoloji bunu mümkün kılabilir. Dünya’da yapılan çalışmalar da göstermektedir ki, ekonomik büyüme ile sıfır emisyona geçiş arasında bir takas mümkündür ve aslında iyi bir planlama ve bu yönde güçlü eylem GSMH büyümesine, reel ücretlerde artışa ve net sıfır emisyonlara ulaşmamızı sağlayabilir.
Pandemi vesilesiyle, doğanın bize verdiği mesajı görmezden gelir ve doğayı tahrip eden, küresel ısınmaya ve biyoçeşitlilik kaybına sebep olan, uygulamalarımızdan vazgeçmediğimiz takdirde, insanlığı daha büyük felaketler beklemektedir. Bu, bilimsel olarak ispatlanmış bir olgudur. Kendini ‘homo sapiens’, yani akıllı insan türü olarak adlandıran insan ne kadar akıllı ve akılsız olduğuna kendisi karar verecektir.
“Dünyanın filân yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?” dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak gerekir. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, milli olsun daima fena sayılmalıdır. M. Kemal ATATÜRK, (Ulus gazetesi, 20. 03. 1937)
Notlar:
1- Ekolojik ayak izi (EF), bir kişi veya bir grup insanın küresel doğal kaynaklara yönelik taleplerin ölçülmesidir. İnsanlığın çevre üzerindeki etkisinin en yaygın kullanılan ölçülerinden biri haline geldi ve hem mevcut uygulamaların görünürdeki sürdürülemezliğini hem de ülkeler arasındaki ve içindeki kaynak tüketimindeki eşitsizlikleri vurgulamak için kullanıldı. https://www.britannica.com/science/ecological-footprint
2 – Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, s.45
3 – Ekosistem, fiziksel çevresi ve belirli bir alandaki tüm ilişkileri ile canlı organizmaların kompleksidir. https://www.britannica.com/science/ecosystem
4 – Biyoçeşitlilik Dünya üzerindeki yaşamın temelini oluşturur ve bitkilerin genetik yapısından hayvanlara, kültürel çeşitliliğe kadar biyotada bulunan çeşitliliği ifade eder.Climate change and human healt. https://www.who.int/globalchange/ecosystems/biodiversity/en/
5 – WMO Statement on the State of the Global Climate in 2019. https://library.wmo.int/doc_num.php?explnum_id=10211
7 – https://climate.nasa.gov/evidence/
8 – https://www.esrl.noaa.gov/gmd/ccgg/trends/
9 – IPCC issues dire climate warning, says coal must go to save Great Barrier Reef, ABC Science: https://www.abc.net.au/news/science/2018-10-08/ipcc-climate-change-report/10348720 (E.T. 29.05.2020)
10 – Water shortages could affect 5bn people by 2050, UN report warns : https://www.theguardian.com/environment/2018/mar/19/water-shortages-could-affect-5bn-people-by-2050-un-report-warns (E.T. 19.03.2018)
12 – http://sgb.ormansu.gov.tr/Strateji/Files/duyuru/maliislem/2014%20Bütçe%20Sunuşu%20(Plan%20Bütçe).pdf
14 – Frédérik Saltré, Corey J. A. Bradshaw , What is a ‘mass extinction’ and are we in one now? https://theconversation.com/what-is-a-mass-extinction-and-are-we-in-one-now-122535 E.T.17.04.2020
16 – https://phys.org/news/2020-05-medicinal-biodiversity-hotspots.html
17 – Karel Mokany, Simon Ferrier, Thomas D. Harwood, Chris Ware, Moreno Di Marco, Hedley S. Grantham, Oscar Venter, Andrew J. Hoskins, and James E. M. Watson, Reconciling global priorities for conserving biodiversity habitat: https://www.pnas.org/content/early/2020/04/20/1918373117.short?rss=1
18 – https://www.bbc.com/news/science-environment-52370221
19 – https://www.eco-business.com/news/deep-emissions-cuts-this-decade-could-prevent-abrupt-ecological-collapse/ E.T. 13.04.2020
20 – Tropical Oceans Headed For Collapse Within The Next 10 Years, Major Study Reveals: https://www.sciencealert.com/study-predicts-tropical-oceans-have-less-than-ten-years-before-ecological-collapse E.T. 13.04.2020
21 – Brett R. Scheffers, Luc De Meester, Tom C. L. Bridge, Ary A. Hoffmann, John M. Pandolfi, Richard T. Corlett ve diğerleri, The broad footprint of climate change from genes to biomes to people: https://science.sciencemag.org/content/354/6313/aaf7671
22 – Cavicchioli, R., Ripple, W.J., Timmis, K.N. et al. Scientists’ warning to humanity: microorganisms and climate change. Nat Rev Microbiol 17, 569–586 (2019). https://doi.org/10.1038/s41579-019-0222-5
23 – https://www.theworldcounts.com/stories/What_is_Chemical_Pollution
25 – Jos Lelieveld, Andrea Pozzer, Ulrich Pöschl, Mohammed Fnais, Andy Haines, Thomas Münze, Loss of life expectancy from air pollution compared to other risk factors: a worldwide perspective, Cardiovascular Research, https://doi.org/10.1093/cvr/cvaa025, Published: 03 March 2020: https://academic.oup.com/cardiovascres/advance-article/doi/10.1093/cvr/cvaa025/5770885
26 – https://www.theguardian.com/us-news/2019/aug/12/raining-plastic-colorado-usgs-microplastics
27 – By Gregory Wetherbee, Austin Baldwin, James Ranville, It is Raining Plastic. https://pubs.usgs.gov/of/2019/1048/ofr20191048.pdf
28 – Microplastic pollution in oceans vastly underestimated – study https://www.theguardian.com/environment/2020/may/22/microplastic-pollution-in-oceans-vastly-underestimated-study
29 – IPBES Expert Guest Article by Professors Josef Settele, Sandra Díaz and Eduardo Brondizio, and Dr. Peter Daszak, COVID-19 Stimulus Measures Must Save Lives, Protect Livelihoods, and Safeguard Nature to Reduce the Risk of Future Pandemics : https://ipbes.net/covid19stimulus
30 – The State of the World’s Forests 2020 http://www.fao.org/state-of-forests/2020/en/
31 – http://www.fao.org/3/CA3129EN/CA3129EN.pdf
32 – http://www.fao.org/3/CA3129EN/CA3129EN.pdf
33 – Martha Gill, We’ve had an apocalyptic warning: now will we care about biodiversity?
34 – Crops could face double trouble from insects and a warming climate: https://theconversation.com/crops-could-face-double-trouble-from-insects-and-a-warming-climate-131367
35 – Felicity Lawrence,The way we eat is killing us – and the planet: https://www.theguardian.com/commentisfree/2019/jan/28/global-food-killing-humans-planet-climate-change-obesity
36 – Ergin Yıldızoğlu, Küresel açlık krizi kapıda, 27 Nisan 2020 Cumhuriyet Gazetesi, https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ergin-yildizoglu/kuresel-aclik-krizi-kapida-1735334
37 – Katil arılar 20 bin ağacı kuruttu, Uludağ’da hasat sıkıntılı başladı: https://www2.karar.com/bursa/-ozel-haber-katil-arilar-20-bin-agaci-kuruttu-uludagda-hasat-sikintili-basladi-249690 (E.T. 01.01.2020)
38 – Irfan Uysal , Türkiye Denizlerinde Yabancı Türler Ve İstilacı Yabancı Türler Gef VI Projesi https://www.researchgate.net/publication/330513128_TURKIYE_DENIZLERINDE_YABANCI_TURLER_VE_ISTILACI_YABANCI_TURLER_GEF_VI_PROJESI
39 – Yuval Noah Harari, Hayvanlardan Tanrılara Sapiens, s.45
40 – Lesley Evans Ogden, Climate change, pathogens, and people: The challenges of monitoring a moving target, BioScience, Volume 68, Issue 10, October 2018, Pages 733–739, https://doi.org/10.1093/biosci/biy101
41 – James E. M. Watson et al. The broad footprint of climate change from genes to biomes to people. Science, November 2016: https://science.sciencemag.org/content/354/6313/aaf7671
42 – http://www.bbc.com/earth/story/20170504-there-are-diseases-hidden-in-ice-and-they-are-waking-up
43 – https://www.microbiologyresearch.org/content/journal/ijsem/10.1099/ijs.0.63384-0
44 – Coronavirus: ‘Nature is sending us a message’, says UN environment chief. https://www.theguardian.com/world/2020/mar/25/coronavirus-nature-is-sending-us-a-message-says-un-environment-chief?CMP=share_btn_tw (E.T.28.03.2020)
45 – A.g.e.
46 – Diğerlerinin yanı sıra, 1 milyon bitki ve hayvan türünün onlarca yıl içinde yok olma riski altında olduğunu belirten 2019 IPBES Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Küresel Değerlendirme Raporu’nun eş başkanları.
47 – EcoHealth Alliance Başkanı ve biyolojik çeşitlilik, sağlık ve gıda arasındaki bağlantılara ilişkin yeni IPBES nexus değerlendirmesi için kapsam belirleme uzmanı.
48 – Josef Settele, Sandra Díaz ve Eduardo Brondizio ve Dr. Peter DaszakCOVID-19 Stimulus Measures Must Save Lives, Protect Livelihoods, and Safeguard Nature to Reduce the Risk of Future Pandemics, https://ipbes.net/sites/default/files/2020-04/COVID19%20Stimulus%20IPBES%20Guest%20Article_English.pdf
49 – Meehan Crist, What the Coronavirus Means for Climate Change: https://www.nytimes.com/2020/03/27/opinion/sunday/coronavirus-climate-change.html
50 – www.birdlife.org/healthyplanet, https://www.birdlife.org/worldwide/news/biodiversityday2020?utm_source=BirdLife+International+News+Notifications&utm_campaign=15f0ccf8a7-Top_news_notification&utm_medium=email&utm_term=0_4122f13b8a-15f0ccf8a7-131710245&mc_cid=15f0ccf8a7&mc_eid=1297f1f6dd