Küresel Kovid-19 salgını bizlere, devletlerin kriz kapıda olduğunda tüm ülke ekonomisini durdurmak da dahil olmak üzere olağanüstü önlemler alabileceğini gösterdi. Bir yandan Kovid-19’a karşı alınan önlemler giderek sıkılaşırken, hemen her yerde tartışılan konulardan biri de, iklim krizi de gerçek bir kriz olarak ele alınsaydı, şimdiye kadar ne kadar yol almış olabileceğimiz. Gerçekten de bugüne kadar iklim krizine karşı uygulanmasının imkansız olduğu iddia edilen olumsuz ve hatta yıkıcı ekonomik etkilere sahip önlemler devletler tarafından Kovid-19’un yayılmasını durdurabilmek amacıyla teker teker uygulanmaya başlandı.
Burada bir parantez açıp binlerce cana mal olabilecek bir salgın hastalık riskine karşı bile bazı politikacıların, bilime kulak tıkayarak ekonomik sonuçları ağır olabileceği için önlemleri almakta ayak dirediğini veya geç kaldığını belirtmek gerekiyor. Bilimi yok sayan popülist liderlerin başını tabii ki yine Trump çekiyor ve Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro gibi birçok politikacı da onun açtığı yoldan giderek halkı ve sağlık çalışanlarını telafisi mümkün olmayan risklerle karşı karşıya bırakıyor. Buna karşın, ekonomik yıkımın karşısındaki değerin insan hayatı olduğunu göz önünde bulundurarak, büyüyen halk sağlığı krizinin önlem alınmazsa yine ekonomik yıkımla sonuçlanacağını fark eden birçok politikacı ise sokağa çıkma yasaklarının da dahil olduğu pek çok olağanüstü önlemi ardı ardına almaya başladı.
Elbette Kovid-19 salgını, birkaç haftalık bir süre içinde bile binlerce insanın ölümüne yol açabilecek olması ve alınan önlemlerin görece geçici nitelik taşıması sebebiyle iklim krizinden ayrılıyor. Bu sebeple Kovid-19 karşısında devletlerin çok daha hızlı tepki vermesi bir nebze anlaşılabilir. Ancak dünyanın pek çok iklim kritik bölgesinde hali hazırda ciddi etkiler yarattığı bilimsel olarak da ortaya konulan iklim krizine hala bir kriz gibi muamele edilmemesinin nedenini anlamak gerçekten mümkün değil.
İklim krizinin yarattığı yıkıcı sonuçlara henüz katlanmak durumunda olmayan veya yaşadığı sorunların iklim krizi ile bağlantısını henüz kuramamış olanlar için bu krizi göz ardı etmek çok daha kolay. Özellikle dev fosil yakıt şirketlerine ev sahipliği yapan ve iklim krizi karşısında ekonomik çıkarlarını düşünen Batılı devletler, iklim krizinin en yıkıcı sonuçlarını doğrudan yaşayanlar değil. Pek çok Batılı devlet, kendi şirketlerinin ekonomik çıkarlarını koruma ve diğer devletler karşısında ekonomik olarak dezavantajlı konuma düşmeme kaygısıyla hareket ederken dünyanın farklı bölgelerinde çiftçiler kuraklıkla boğuşuyor, insanların yaşam alanları yükselen deniz seviyesi tarafından yutuluyor ve giderek sıklaşan afet niteliğindeki iklim olayları yerleşim yerlerini yok ediyor. Buna karşın, Kovid-19 salgını ise herhangi bir coğrafyayla sınırlı kalmaksızın tüm dünyaya yayılmış durumda ve en önemlisi de Batı bu sefer doğrudan etkilenen tarafta bulunuyor. Dolayısıyla krizin merkezi haline gelmiş ve sonuçlarına katlanmaya başlamış olan Batılı devletler bu sefer ekonomilerini durdurma pahasına alınması gereken önlemleri hızla almak durumunda kaldı.
Elbette, Kovid-19’un dünya çapında bir salgın olması, hastalığın herkesi eşit derecede etkilediği anlamına gelmiyor. Ancak sonuçlara doğrudan katlanma riski ile karşı karşıya olmak bu önlemlerin gecikmeden alınmasında önemli bir etken. Öte yandan, her türlü kriz karşısında olumsuz sonuçlara en açık olan gruplar ve ülkeler Kovid-19 söz konusu olduğunda da yine orantısız bir risk taşıyor. Evden çalışma lüksüne sahip olmayan işçiler, hiçbir sağlık güvencesi olmayanlar ve hatta kendini izole edebileceği bir evi bile olmayanlar bu krizden yine en çok etkilenecek olanlar. Benzer bir şekilde, bugüne kadar kömür santrallerinin sebep olduğu hava kirliliği sebebiyle kronik solunum yolu hastalıklarıyla yaşamaya mahkum edilenler kaçınılmaz olarak Kovid-19’a karşı da risk altındaki kişiler arasında.
İklim krizi ile mücadele uzun ve zorlu bir yolculuk olabilir ve bugün içinde bulunduğumuz, ekonomiyi tamamen durma noktasına getiren önlemlerin yıllarca uygulanması iklim krizi ile mücadelede en ideal senaryo olmayabilir. Ancak en yıkıcı sonuçlarla karşılaşmadan önce hala zamanımız varken iklim krizini durdurmak için önlemler almalı ve iklim krizinden en çok etkilenecek gruplar için adil bir dönüşüme hazırlanmalıyız. İklim aktivisti Greta’nın da dediği gibi iklim krizine gerçek bir kriz muamelesi yapmamızın zamanı çoktan geldi[1]. Aksi takdirde iklim krizi Kovid-19’dan çok daha yıkıcı ve kriz anında önlem alınarak engellenmesi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilir.
Peki, Kovid-19 için alınan bütün bu önlemler önümüzdeki dönemde iklim krizi ve diğer çevresel krizlerin çözülmesine bir katkı sağlayabilir mi? Küresel sera gazı salımında yaklaşık %14’lük[2] bir paya sahip olan taşımacılık sektöründeki sera gazı salımının, yolcu taşımacılığının küresel salgın sebebiyle durma noktasına gelmesiyle önemli bir düşüş göstermesi bekleniyor. Benzer bir şekilde, yapılan bir araştırmaya göre ulaşım ve endüstriyel faaliyetlerin salgın döneminde azalmasıyla Çin’in sera gazı salımının 4 haftalık bir dönemde %25 azaldığı tahmin ediliyor[3]. Ancak bu azalmanın kalıcı olmasını sağlayacak yapısal dönüşümler gerçekleşmediği sürece salgının sona ermesiyle hayatın tamamen eski haline dönmesi ve kaldığımız yerden dünyayı hor kullanmaya devam etmemiz kaçınılmaz. Yine aynı araştırmaya göre yaklaşık 7 haftalık bir azalma döneminden sonra hayatın yavaş yavaş normale dönmeye başlamasıyla Çin’de sera gazı salımı seviyesinin normale dönmeye başladığı görülüyor[4].
Elbette salgın döneminde yaşamaya başladığımız hayat bizi günlük alışkanlıklarımızı uzun vadeli olarak değiştirmeye örneğin daha az uçak kullanmaya itebilir. Online platformlar üzerinden yürütülen etkinlikler, konferanslar ve toplantılar bizleri ileride gereksiz yere karbon salımımızı artıracak uluslararası seyahatler yapmaktan kaçınmaya ve bu platformlarları daha çok kullanmaya teşvik edebilir. Veya salgın döneminde insanların beklentilerini politikacılardan ziyade bilim insanlarına yöneltmesi, uzun dönemde bilime olan güveni tazeleyebilir ve popülist politikacıların bilim insanlarının iklim krizi konusundaki çağrılarına kulak tıkamasının önüne geçebilir. İnsanlığın ortak çıkarlarını ve iyiliğini düşünmeye zorlandığımız bir hayat tarzı belki hepimize salgın sonrası dünyada da arkamızdan gelen nesillerin iyiliğini düşünerek onlara yaşanılabilir bir dünya bırakma motivasyonu sağlar.
Ancak bireysel olarak yapılabileceklerin de ötesinde Kovid-19 salgınının yarattığı ekonomik bunalımdan toparlanma evresi devletlere, yapısal değişiklikler yaparak daha sürdürülebilir ve kapsayıcı bir ekonomik düzen kurmak için bir şans verecektir. Bu fırsatı değerlendirmek ve Kovid-19 sonrası dünyada devletlerin ekonomik yardım paketlerini fosil yakıt endüstrisindense sürdürülebilir sektörlere yönlendirmesini sağlamak bizim elimizde. Bunun yanı sıra Kovid-19 salgını bizlere, kriz döneminde yalnızca önleyici tedbirler almanın yeterli olmadığını, bu tedbirlerin işsizlik maaşı, kira desteği, ücretli hastalık izni ve sağlık güvencesi gibi herkesi kapsayan, krizden farklı şekillerde olumsuz etkilenecek grupları da destekleyen tedbirler alınması gerektiğini gösteriyor[5]. İklim krizi ile mücadelede de sera gazı salımını azaltmanın yanı sıra şimdiden yaşam alanlarını kaybetmeye başlamış toplulukların desteklenmesi, iklim krizinin derinleştireceği gıda krizine karşı ekolojik tarımın desteklenmesi ve iklim krizi ile mücadelede işini kaybedecek gruplara sürdürülebilir endüstrilerde güvenceli iş olanaklarının yaratılması gerekiyor.
Kriz kapımıza dayandığında etkili önlemler almanın sosyal ve ekonomik maliyetlerinin çok daha yüksek olabileceğini bu salgın bizlere gösterdi. Bu yaşananlardan ders alarak iklim krizine çok geç olmadan etkili çözümler üretmek ve bunları küresel olarak hayata geçirmek için çok geç değil. Aksi takdirde yıkıcı iklim olaylarının sıklaştığı, yükselen deniz seviyesinin deniz kıyısındaki birçok şehri yuttuğu, artan kuraklıkla gıda krizinin derinleştiği ve yok olan yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalanların dünyanın dört bir yanına toplu olarak göç ettiği kaotik bir gelecek bizi bekliyor.
[1] The Guardian, ‘You did not act in time’: Greta Thunberg’s full speech to MPs (23 Nisan 2019). https://www.theguardian.com/environment/2019/apr/23/greta-thunberg-full-speech-to-mps-you-did-not-act-in-time (Son erişim tarihi: 7 Nisan 2020)
[2] World Resources Instıtute, Everything You Need to Know About the Fastest-Growing Source of Global Emissions: Transport (16 Ekim 2019) https://www.wri.org/blog/2019/10/everything-you-need-know-about-fastest-growing-source-global-emissions-transport (Son erişim tarihi: 7 Nisan 2020)
[3] CarbonBrief, Analysis: Coronavirus temporarily reduced China’s CO2 emissions by a quarter (19 Şubat 2020) https://www.carbonbrief.org/analysis-coronavirus-has-temporarily-reduced-chinas-co2-emissions-by-a-quarter (Son erişim tarihi: 7 Nisan 2020)
[4] CarbonBrief, Analysis: Coronavirus temporarily reduced China’s CO2 emissions by a quarter (19 Şubat 2020) https://www.carbonbrief.org/analysis-coronavirus-has-temporarily-reduced-chinas-co2-emissions-by-a-quarter (Son erişim tarihi: 7 Nisan 2020)
[5] Daha detaylı bir analiz için bkz. Los Angeles Times, Here’s what a coronavirus-like response to the climate crisis would look like (24 Mart 2020) https://www.latimes.com/environment/story/2020-03-24/what-coronavirus-like-response-to-climate-crisis-would-look-like (Son erişim tarihi: 7 Nisan 2020)