İstanbul neden İstanbul hiç düşündünüz mü? On bin beş yüz yıl önce neden yerleşmişler buraya? Nasıl olmuş da 3500 yıldır sürekli yerleşimlere ev sahipliği yapabilmiş? Bugün bir şehre yerleşmeye karar verirken iş olup olmadığına bakıyoruz, aklımıza yeterince suyu ve yeterince tarım alanı var mı bizi doyuracak mı soruları gelmiyor. İnsanlığın eski alışkanlıklarını unuttuk, su ve gıda, iki yaşamsal ihtiyacımız her her yerde hep varmış ve hep varolacakmış gibi davranıyoruz. 5500 yıl önce Yarımburgaz Mağaralarına, hani şu kanal İstanbul güzergahında olup zarar görmesi muhtemel Yarımburgaz Mağaralarına yerleşen uzak atalarımızın ilk baktıkları bunlarmış halbuki, gıda ve su. İstanbul’un coğrafyasına on bin yıl önce bakmış olsak şöyle bir şey görürdük muhtemelen, sulak, bir sürü canlının yaşadığı bir orman, verimli topraklar, bir sürü hayvan ve bitki türü, ister avcı ve toplayıcı ol ister tarım yap, seni besleyebilecek ve yaşayan türleri besleyen bir coğrafya. İstanbul’u İstanbul yapan nedenlerin ilki tam bu coğrafya aslında. Bugüne dönüyoruz, İstanbul 15 milyon (TUİK, 2018) olmuş, beslendiği topraklara, ormanlara,sulak alanlara parazit gibi yayılmış, su ve gıda konusunda kendi kendine yetmekten çok uzak çok geniş bir coğrafyanın suyuna çöreklenen ve Türkiye’nin her bölgesinden tarımsal ürün çeken doymak bilmez bir primat şehire dönüşmüş. Hal buyken, Kanal İstanbul tartışılıyor, İstanbul’un tarım alanlarının %17,5’inin geri dönüşsüz biçimde yok olmasına, belki bir o kadar daha alanın da kanaldan sızacak tuzlu sudan zarar görerek çorak olmasına neden olacak olan (bkz. ÇED Raporu sf. 38), yeraltı sularını, tatlı su kaynaklarını, sulak alanları tuzlu su ile bulandıracak olan Kanal İstanbul.
Görsel 1. Kanal İstanbul Güzergahından Bazı Tarım Alanları
Kaynak: Google Earth Uydu Fotoğrafı, 2020.
İstanbul il sınırları içinde, 2018 yılı istatistiklerine göre 72.333 hektar tarım alanı var. Kanal İstanbul ile kesin biçimde yok olacak tarım alanı ise 12.688 hektar (CDP Değişikliği Plan Açıklama Raporu, 2019) ve bu İstanbul ili tarım alanlarının %17,5’ine tekabül eden alana meralar ve kanaldan yeraltına sızan tuzlu su nedeniyle çoraklaşma riski taşıyan tarım alanları dahil değil. Bu mega proje için hazırlanan ÇED raporunda tarımsal üretimi etkileyecek diğer sorunların bazıları da “bitkisel toprak kalitesi ve miktarının azalması, tarımsal faaliyetlerin azalması, habitat bölünmesi/habitat kaybı ve arazi kullanımındaki değişimler, Doğal Su Kaynaklarının Akış/Dolaşım Değişimi (Yeraltı ve yüzey suları) ve Doğal Su Kütlelerindeki Değişiklikler” olarak sıralanmış. Yani ildeki tarımsal üretimdeki kayıp belki %20’leri belki %30’ları bulacak. İlk bakışta çok büyük bir sorunmuş gibi gelmeyebilir bazılarımıza, özellikle de tarımsal üretimin ve tarımsal istihdamın bir geride kalmışlık göstergesi olarak benimsendiği 90’lı yıllardaki kalkınma söylemine saplanıp kalmışsanız, bu önemsiz görme durumu kaçınılmaz. Ancak gıda ve tarım yazınını az çok takip ediyorsanız, ihtiyaçlar piramidinin tabanını oluşturan gıda ve suyun öneminin farkındaysanız, gıda hakkı ve gıda egemenliği dert edindiğiniz konularsa (ki bu iki kavram da hepimizin derdi) ve tarımda iyi tarım uygulamalarından haberdarsanız buradaki sorunu hemen görmüş olmalısınız. İstanbul’u halihazırda beslemesi imkansız olan hemen yakınındaki tarım alanları dramatik biçimde azalacak bu proje ile. Aşağıdaki haritada krem rengi alanlar tarım alanları, kuzeyde Karadeniz kıyısındaki pembe öbek ise 3. Havaalanı. O pembe öbek ile Küçükçekmece gölünü hafif sola kavisli bir çizgi ile birleştirdiğinizde yaklaşık kanal güzergahını elde ediyorsunuz ve bu alan tarım alanlarının üstünden geçiyor.
Görsel 2. İstanbul Arazi Kullanımı
Kaynak: Corine Land Cover 2018.
Rant kuramlarına biraz aşina olanlar bilirler, tarım alanının ederini belirleyen iki özelliği vardır, birincisi verimlilik (hem toprak niteliği hem de suya erişimi içeren bir verimlilik tanımı yaklaşımı ile) ikincisi ise konumdur. Bu konum görecelidir ve referans noktası gıdayı tüketen nüfusun yığıldığı büyük şehirlerdir. şimdi kısacık bambaşka bir gündeme değinelim, iklim krizi. İklim krizinin en büyük sebeplerinden biri olarak karbon salımı görülüyor değil mi? Karbon ayakizi tartışmaları her konuda dönüyor. Gıda ve tarımsal ürünlerin taşınması da bu tartışmadan azade değil. Ne kadar uzaktan gelirse gıda, o kadar iz bırakıyor. Mümkün olduğunca ve ana olarak yakınlarınızda, kendi ilinizde ya da hadi bilemediniz kendi bölgenizde yetiştirilen ürünle beslenmeniz en iyisi. Türkiye gibi ürün çeşitliliği oldukça fazla olan ve verimli topraklara sahip ülkelerde pek çok şehirde bu mümkün. İstanbul coğrafyası da tarihte tam böyle bir yermiş aslına bakarsanız. Ancak bugün geldiği noktada kendi ihtiyacının çok çok az bir kısmını karşılayabiliyor. Food and Agriculture Organization’a göre bir insanı doyurmak için gerekli arazi ortalama ve yaklaşık olarak 0.22 hektar. İstanbul nüfusu ile çarptığımızda bu sayıyı, İstanbul’u doyurmak için gerekli alanın 3 milyon 315 bin hektar olduğu ortaya çıkıyor. İstanbul’un tarım alanları 72333 hektar (TUİK, 2018), üstelik Kanal İstanbul yapılmamış hali, o zaman rakam yaklaşık 60.000 hektara düşecek. Yani İstanbul tüm tarım alanlarını temel gıda üretimi için kullansa dahi ancak %2.1’ini karşılayabiliyor. Kanal İstanbul yapılırsa bu yüzde 1.8’e düşecek. Bir insanı doyurmak için gerekli arazi miktarı ortalaması 0.22 hektar demiştik, İstanbul’da kişi başına 0.004 hektar ancak düşüyor. Kanal İstanbul olunca bu sayı da 0.003 hektara düşecek. Hadi İstanbul çok büyük bir şehir ve il alanı da buna göre küçük diyelim ve Marmara bölgesinden beslenebilir ön kabulü ile hareket edelim. Bu arada o bölgede diğer illerde yaşayan nüfus da o bölgeden beslenecek.
Görsel 3. Marmara Bölgesi Arazi Kullanımı
Kaynak: Corine Land Cover, 2018.
İstanbul’daki tarımsal arazilere Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Bolu ve Yalovadakileri eklediğimizde sayı 2 milyon 455 bin hektara çıkıyor (TUİK, 2018). Yukarıdaki haritada krem rengi ya da sarı (sulu tarım) ile işaretlenmiş alanlar bu alanlar. Kırmızılar, pembeler, morlar da konut alanları, inşaat alanları, sanayi alanları ve diğerleri. Ancak bu bölgede yaşayan nüfus da bir o kadar fazla, 25 milyon 510 bin kişi yani Türkiye’nin %31’i bu 12 ilde yaşıyor. Bu kadar kişiyi beslemek için 0.22 hektar ile çarptığımızda bu nüfusu bulduğumuz sayı 5 milyon 612 bin hektar. Yani bu bölge sadece kendi topraklarından kendini doyurmaya kalksa ancak %43’ün karnını doyurabilir, üstelik tüm tarım topraklarının temel gıdalara ayrıldığı durumda. Sayılar böyleyken biz İstanbul’un tarım topraklarının %17,5’ini, İstanbul’a en yakın ve üstelik verimli tarım arazilerini çarçur etme lüksüne sahip değiliz. Tarımda kendine yeterlilik diyorsak, karbon salımını azaltacağız diyorsak, tüm şehirlerdeki ve kırsal yerleşimlerdeki tüm yurttaşlar için gıda hakkı ve gıda egemenliği diyorsak Kanal İstanbul yapılabilecek projelerin en sonunda bile gelmiyor. Eski zamanlarda bir yere yerleşmeye karar vermeden önce o coğrafyanın ‘falına’ bakarmış coğrafya falcıları (geomancer), ben de onlar gibi coğrafyanın falına bakarak bitireyim, bu kafayla giderse İstanbul’un falında üç vakte kadar susuzluk ve kıtlık görünüyor.
Kaynakça
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (2019) İSTANBUL İLİ AVRUPA YAKASI REZERV YAPI ALANI 1/100.000 ÖLÇEKLİ ÇEVRE DÜZENİ PLANI DEĞİŞİKLİĞİ PLAN AÇIKLAMA RAPORU, İstanbul.
Çınar Mühendislik (2019) KANAL İSTANBUL PROJESİ (KIYI YAPILARI [YAT LİMANLARI, KONTEYNER LİMANLARI VE LOJİSTİK MERKEZLER], DENİZDEN ALAN KAZANIMI, DİP TARAMASI, BETON SANTRALLERİ DÂHİL) ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME RAPORU, Ankara.
Corine Land Cover (2018) Arazi Kullanımı, https://land.copernicus.eu/pan-european/corine-land-cover/clc2018?tab=mapview.