Paris Anlaşmasının yürürlüğe girmesiyle birlikte, ülkelerin Ulusal Katkı Beyanı sunma yükümlülüklerinin iklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarını önlemeye yönelik toplumsal çabalarla bütünleşerek ve bu çabalardan öğrenerek; sosyal adalet temelli, uluslar içi ve uluslararası eşitliği gözeten ve adil nitelikli olması gerektiği ortaya çıkıyor. Özellikle de gezegenin karşı karşıya olduğu bu önemli tehlikenin sorumluları ile söz konusu tehlikenin neden olacağı felaketlerin faturasını ödeyecek olan toplumsal kesimler arasındaki sınıfsal farklılık da düşünülürse, bu vizyonun önemi daha da iyi anlaşılıyor.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (Intergovernmental Panel of Climate Change, IPCC) insanlığın yaşanabilir bir geleceğe sahip olmak için küresel sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlaması gerektiğini söyleyen Ekim 2018 tarihli 1,5 derece özel raporu, iklimle mücadele yükümlülüklerine ilişkin tartışmalara bambaşka bir boyut kattı. 2 derecenin felaket sonuçlara neden olabileceği sonucuna varılan bu bilimsel raporun yayımlanmasıyla birlikte uluslararası camiadan iklim değişikliğiyle mücadele konusundaki taahhütlerini yeterli ve somut bir şekilde ortaya koyması daha yüksek sesle istenir hale gelse de, bu konuda halen istenilen noktaya gelinmiş değil.
Bu çerçevede, Ekoloji Kolektifi Derneği olarak, dünyadan 218 uluslararası, ulusal ve yerel ölçekli çevre/iklim adaleti hareketiyle birlikte imzacısı olduğumuz “Paris’ten Sonra: Eşitsizlik, Adil Paylar ve İklim Aciliyeti” raporunu Türkçe olarak yayımlamaya karar verdik. Çevirdiğimiz bu rapor, iklim mücadelesinde bilimsel verilere dayanan ve aynı zamanda sosyal adalet hedefleri ile uyumlu, eşit ve adil toplumlar yaratmaya yönelik “ortak ancak farklılaşmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesine uygun stratejiler geliştirmenin önemini özlü şekilde ortaya koyuyor. Raporda defaten dile getirildiği üzere mücadelenin anahtarını, iklim değişikliğinin en önemli nedeni olan zengin ülkeler ile bu ülkelerin zengin kesimlerinin, küresel sıcaklık artışına karşı sorumluluklarının toplumsal ve siyasal mücadelelerle hatırlatılması ve bu kesimlere sorumlulukların yüklenilmesi gerektiği oluşturuyor. Bu çabanın sadece söz konusu ülkelerin kendi içinde değil, işbirliği içerisinde dünyanın geri kalanıyla birlikte ortak şekilde gösterilmesi ise bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor.
Adil, eşit ve yaşanabilir bir gelecek için, “karbonsuzlaştırmadan çok daha fazlasını içeren bir iklim seferberliği” bugün kaçınılmaz bir gerçeklik halini aldı. Bu gerçekliği farklı yönleriyle ortaya koyan ve yapılması gerekenlere yönelik somut öneriler sunan “Paris’ten Sonra: Eşitsizlik, Adil Paylar ve İklim Aciliyeti” raporunu Türkçeye kazandırmak bu nedenle büyük önem taşıyor. Bu raporun, Türkiye’deki iklim mücadelesi tartışmasının geleceği bakımından da aydınlatıcı ve yönlendirici olması dileğiyle, iyi okumalar.