• Ilgın Özkaya
  • Yorum yapılmamış

Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı

Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısının meclis gündemine gelmesi ile birlikte, yeniden tartışmaya açılan kimi hususlar hakkında hukuki bir değerlendirme ve koruma hukukuna dair bir değerlendirme yapmak elzem olmuştur. Benzer isimlerle 2003 yılından beri kimi vesilelerle hazırlanan ve zaman zaman kamuoyu baskısı ile kimi zaman da hukuki ve bürokratik alt yapı eksikliği nedeniyle yürürlüğe giremeyen tasarıların sonuncusu açısından geçen yılların yapıcı, ilkesel düzeyde araştırmaya dayanan ve koruma hukuku kavramlarını temel alan bir yapısı olduğu ilk izlenimi ile başlamak yerinde olacaktır.

Bilindiği gibi, kültür varlıkları ile tabiat varlıklarının korunması ve geliştirilerek kullanılmasına ilişkin idari teşkilat ve yapılanma değişikliği sonunda, kültür varlıkları ve tabiat varlıkları farklı idareler ve ilkelere tabi kılınmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olarak tarihsel bir koruma geleneğini koruyarak devam eden kültür varlıklarına dair koruma politikası ve idaresine karşın  görece daha yeni bir bakanlık olan çevre ve şehircilik bakanlığı eliyle düzenlenen doğa ve tabiat varlıklarına ilişkin koruma ve kullanma ilişkisine ilişkin ilkelerin dağınık, korunana alanlara dair mevzuattaki hükümlerin çelişkili, 2863 sayılı Kanun’un korunan alanlara ilişkin hükümlerinin yetersiz olması nedeniyle bu alanda tek ve tutarlı bir kanun ihtiyacını  her geçen gün kendisini daha fazla hissettirmektedir. Özellikle de doğanın ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin kavram setinin dağınık olması, bu alanda yetkili idarenin uluslararası terminolojiyi ve doğa koruma ilkelerini raporlama ve sözleşmeler yoluyla elde etmesine neden olmaktaydı. Açıklanan sebeplerle ikinci tespitimizin de bu alanda doğan bir kanun ihtiyacını karşılamakta olduğudur.

Koruma hukukunun ve keza  çevre hukukunun da geleneksel pozitif hukuk metinleri içinde önemi ve yeri, söz konusu alanların içtihadi gelişimine ve uluslararası sözleşmelere dayanan hukuki kaynaklarından doğan evrensel ilkelere dayanmaktadır. Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısında da kimi ilkelere yer verdiği görülmektedir: yerinde koruma, katılım ilkesi, değerlerin bulunduğu alanda yöre halkı ile entegrasyonu için koruma bilincinin geliştirilmesi  gibi kimi ilke ve tedbirlerin bu evrensel ilkeleri hayata geçirmenin önemli araçları olabilme potansiyeli taşımaktadır.

Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısının düzenleme alanıyla ilgili temel kavram ve ilkelere yer vermesi, tasarının en  olumlu yanıdır. Buna karşın, istisna hükümlerinin kapsamının genişliği, Kanunun uygulanma sahasını daraltıp korunan alanların tahribine neden olacaktır.

Tasarı ile ilgili eleştiriye açık en ciddi tehlikenin, koruma tedbir ve kurallarına dair denetim, takip ve kontrollere ilişkin idari kurumsallaşmaya ilişkin hiçbir düzenleme içermemesi ve bu yönde özel önlem ve dikkat gerektiren korunan alanların özelliklerinden kaynaklanan koruma mekanizmalarını yasaklar, yaptırımlar ve tazminatlara ilişkin düzenlemelerden daha geniş ve öncelikli olarak tedbirler, önlemler ile denetim, kontrol mekanizmalarına yer verilmesi gereklidir. Tasarının bu yönden eksik olduğu, tanım, ilke, yasak ve yaptırım düzenlemelerinin amaç maddesinde yer alan korunana alanların sürdürülebilir yönetimi hedefinden uzaklaştırdığı kanısındayız.

Yazar Ilgın Özkaya