Son yıllarda sağlıklı ve güvenilir gıda arayışının yaygınlaşmasıyla beraber, organik, ekolojik, doğal vs. ürünlere ulaşmanın farklı kanalları da ortaya çıktı. Gün geçmiyor ki başka bir firmanın organik etiketli ürünleriyle veya bir başka web platformunun doğal çiftlik üretimi tanıtımlarıyla karşılaşmayalım. Bu kanallar, gıda üretiminde çoğu kez örtük kalan boyutları kısmen de olsa açık etmekte: üretimde kimyasal kullanılıp kullanılmadığı veya ürünün GDO ihtiva edip etmediği gibi. Bu açıdan da gıdanın fiziksel üretim süreci, insan sağlığına (ve bazen de doğaya) etkileri açısından artık bir “mesele” ve tüketici bu açıdan bir tercih yapabilmekte.
Elbette gıda kadar temel bir mevzuu söz konusu olunca sağlıklı ve kaliteli ürüne ulaşma isteği anlaşılır. Ancak bahsettiğimiz tür girişimlerin gıdaya dair bir alternatif tahayyülüne cevap olmayacağı da açık. Zira tüketim güdümlü giden bu kanalların birçoğunun gıda üretim süreçlerini dönüştürmeye dair bir derdi yok. Gıdaya yapıştırılan “organik”, “doğal”, “ekolojik” gibi etiketler çoğu kez adı geçen ürünlere rekabet gücü kazandırmak amacında: yani gıdanın kaliteli ve sağlıklı olması talebinin politik içeriğini metalaşmanın başka bir halkasına eklemekteler.
Bu tüketicilik odağının daha tehlikeli tarafı ise gıdayla ilişkimizi indirgediği boyut: Gıdaya dair sözümüz sanki neyi kimden satın alacağımızla kısıtlıymış gibi, bizi salt ‘tüketici’ olmaya ve sadece bu kimlikle eylemeye hapsediyorlar. Kendimizi sadece tüketiciler olarak görmek ve böyle hareket etmek, bizi gıdanın daha kapsamlı üretim-bölüşüm-tüketim süreçlerinin adaletli kurulmasını talep etmekten, başka tür bir gıda ekonomisi tahayyül etmekten uzağa savurma riski taşıyor. Öte yandan, bu tür bir (zımni) konumlanma, kaliteli ve sağlıklı gıdaya erişim talebini ve hakkını da ister istemez alım gücüne endekslemek anlamına geliyor.
Gıda alanında hakiki alternatifler yok değil elbette. Bunlardan birisi İstanbul’da 2015 Ekim’den beridir faal olan DÜRTÜK (Direnen Üretici Tüketici Kolektifi) ağı. Bu ağ, her hafta düzenli olarak Yedikule ve Piyalepaşa bostanlarından alınan ürünleri aracısız olarak tüketiciye ulaştırıyor. Bunun için her hafta başında üreticilerle bağlantıya geçilerek ürün ve fiyat listesi oluşturuluyor ve bu liste DÜRTÜK ağıyla paylaşılıyor; toplanan siparişlerin üreticilere iletiliyor ve dağıtım için kararlaştırılan günde ağ gönüllülerince bostanlardan alınıp dağıtım mekanına getiriliyor. DÜRTÜK’te kararlar tamamen kolektif olarak alınıyor ve gönüllülük esasında rotasyonla iş bölüşümü yapılıyor.
DÜRTÜK’ün kuruluş adımları 2015 Şubat ayında Müşterekler çağrısıyla yapılan gıda müşterekleri forumunu takiben atıldı. Gıda alanında varolan üretici-tüketici örgütlenmelerini biraraya getiren bu forum sonrası devam eden kolektif tartışmalarda vurgulanan önemli bir nokta, ekoloji mücadelesi ve gıda örgütlenmesinin içiçeliğiydi: Çiftçinin doğayı yıkan süreçlere karşı direnebilmesinin kendi varoluş koşullarını yeniden üretebilmesine bağlı olduğu, alternatif bir gıda ekonomisini bunu mümkün kılmak üzere örgütlenmenin ekoloji mücadelesiyle dayanışmanın en somut biçimi olduğunda hemfikirdik.
Dolayısıyla, DÜRTÜK’ün temel şiarların biri direnişteki gıda üreticisi için öngörülebilir ve düzenli bir talebi örgütlemek, bu yolla piyasanın üretici üzerindeki gücünü kısmen de olsa kırabilmek oldu. Böylece DÜRTÜK 2015 güzünde kentli gıda tüketicilerini örgütleyerek yok edilme tehdidi altındaki yerel üretimle dayanışmak için yola çıktı. Bu bağlamda yöneldiğimiz ilk alan kentiçi bostanlar oldu: zira bostanlar şehrin göbeğinde gıda üretimini devam ettiren ve fakat kentsel dönüşüm tehtidinin yoğunlaştığı mekanlardır. Bostanlara odaklanarak DÜRTÜK özellikle kent ölçeğindeki gıda örgütlenmelerinde eksikliğini hissettiğimiz yerellik ilkesini de hayata geçirmeyi hedefledi. Zira gıdanın üretim, dağıtım ve tüketiminin yerelleşmesi, öncelikle aracı zincirleri yoluyla ırak coğrafyalardan taşınan gıdanın ekolojik maliyetlerini bertaraf etmenin önemli bir yolu. Öte yandan, yerelleşme gıdayı üreten-tüketen arasında doğrudan ilişkiler kurmayı, bu ikiliğini aşmayı ve birlikte eylemeyi mümkün kılacak olanaklar açmakta.
Mütevazi de olsa DÜRTÜK’ün bir dayanışma ekonomisi modelini hayata geçirdiğini söylemek mümkün. Zira DÜRTÜK gıdanın üretim, dağıtım ve bölüşümünde pazar koşullarını verili almak yerine gıda süreçlerinde yeralan farklı grupların ortaklaşa karar vermesini esas alıyor. Örneğin ürünlerin fiyatlarına görünmez piyasa güçleri tarafından değil gıda iştirakçileri arasında (birlikte eyleyen üretici ve tüketiciler) karar veriliyor: her hafta ürün-fiyat listesi üreticilerle beraber çıkarılıyor ve bu süreçte hem üreticinin adil bir fiyat elde etmesi, hem de tüketicinin alım gücü göz önünde tutuluyor. Dolayısıyla fiyatı bizzat gıda ekonomisinin özneleri oluşturuyor ve kâr/fayda amacı yerine sosyo-ekonomik adaleti önceleniyor. Başka bir deyişle, DÜRTÜK tüketici ve üreticiler arasında piyasa mantığına alternatif, ortaklaşa karara dayanan bir mübadele pratiği kurmakta.
Bu tür bir pratiğin alternatif bir gıda ekonomisine dair açtığı olanaklar küçük de olsa önemsenmeli. Gıdanın alışılmış şekilde, yerleşik piyasalar dolayımıyla mübadele edildiği bir yapıda, hangi ürünün ne zaman ve ne kadar üretileceğine arz-talep sinyallerine göre karar verilmesi esastır. Katılımcı ve ortaklaşa şekillendirilen piyasaya alternatif mübadele biçimleri ise, daha geniş gıda süreçlerinin de parasal fayda yerine başka ilkeler odağında düzenlenebilmesine imkanını yaratabilir. DÜRTÜK örneğindeki gibi fiyatların sosyal-ekonomik adalet ve hakkaniyet temelinde oluşturulmasının yanısıra toprak ve iklim yapısına uygun olmayan ürünlerin ekilmemesi ve arz edilmemesi ve para dolayımı olmadan takas türü mübadele biçimlerinin yerleşik hale getirilmesi de bu bağlamda düşünebilecek örnekler. Bu açıdan DÜRTÜK’ün açtığı belki de en önemli imkanlar alanı, gıda etrafındaki ekonomik ilişkileri toplumsallaştırmaya ve toplumsal kontrol ve karar mekanizmalarının içine yerleştirmeye dair olmaya devam edecek.