Ekoloji Kolektifi, Yalova Platformu ve Yalova Barosu’nun birlikte organize ettiği “Ekolojik Kriz, İklim Adaleti ve Yalova” başlıklı panel 21 Mayıs Cumartesi günü gerçekleştirildi.
Yalova Platformu’ndan Av. Safiye Yüksel ve Hakim Menteş, Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’ndan Alpaslan Türkkan, Doğa Der’den Murat Demir ve Uluslararası İklim Eylem Ağı’ndan Elif Gündüzyeli ile Ekoloji Kolektifi’nden Bengi Akbulut sunumlarıyla yer aldığı panel, üçüncü oturumda gerçekleştirilen forum ile tamamlandı.
20 Aralık 2014 tarihinde Yalova’da gerçekleştirilen “İklim Değişikliği, Ekoloji ve Kent Sorunları” başlıklı etkinlik kapsamında yapılan anketinde de sonuçlarına değinen Ekoloji Kolektifi Üyesi Bengi Akbulut; “Birçok yerel harekette sıklıkla karşılaştığımız yılgınlık ve inançsızlık, Yalova için bir kısıt konumunda değil. Bu önemli bir avantaj ve olanak. Fakat bilgi seviyesi ve farkındalık yüksek olmasına rağmen bunun nasıl kullanılacağı konusunda bir kafa karışıklığı var. Aslında bu paneli Yalova’da yapmamızın nedenlerinden bir tanesi de somut mücadele yollarının halk tarafından oluşturulmasını sağlamak. Diğer mücadelelerle somut ve pratik deneyim paylaşımı Yalova için özellikle yardımcı olacak” değerlendirmelerinde bulundu.
Yalova Platformu’ndan Avukat Safiye Yüksel, 17 Ağustos 1999’da yaşanan Marmara Depremi’nin ardından Yalova’daki Aksa Fabrikası’nda meydana gelen zehirli gaz sızıntısını hatırlatarak; “yaşananlardan ders almamız lazım. Hali hazırda kurulu ve faaliyet halinde olan kimya sanayisi ve kömürlü termik santralin aslında, Yalova gibi deprem riskinin çok yüksek olduğu bir bölgede olmaması gerekiyor” yorumunda bulundu. Kimya sanayinin yaratacağı zehirli gazların en ufak bir sarsıntıda bile büyük bir etkiye neden olabileceğini dile getiren, Avukat Safiye Yüksel, 17 Ağustos 1999’da yaşanan Marmara depreminde meydana gelen zehirli gaz sızıntısının yarattığı sağlık problemlerine dikkat çekerek; “ Depremin yarattığı şoku atlatmaya çalışan insanlar aynı zamanda zehirli gaz sızıntısının yarattığı psikolojik sorunlarla da başa çıkmak zorundaydı. O dönemde Jandarma, sızıntıdan etkilenen köylerin hızlıca boşaltılması talimatını vermişti. Birçok insanda kusma, halsizlik gibi sağlık sorunları görülmeye başlamıştı” diyerek, Yalova’da kurulması planlanan termik santral projesinin 1.dereceden deprem kuşağı üzerinde olduğunun altını çizdi.
Yalova Platformu’ndan Hakim Menteş ise, taş ocaklarının Yalova’daki büyümesi hakkında konuştu ve taş ocaklarının sağlık etkilerine dikkat çekti.
DOSAB Termik Santrali’ne Hayır Platformu’ndan Murat Demir, Bursa’da yürütülen mücadeleyi anlatarak termik santrallere karşı örgütlenme konusunda Yalova’da deneyim paylaşımında bulundu.
DOSAB Termik Santrali’ne Hayır Platformu’nun çok farklı kesimlerden kurum ve kuruluşların bir amaç etrafında birleşmesini sağladığını belirten Murat Demir aynı zamanda Bursa’nın neden DOSAB Termik Santraline ihtiyacı olmadığından bahsederek; “DOSAB’ın yeni bir termik santral projesine ihtiyacı yok, bölgenin hemen yanında bir doğalgaz çevrim santrali var. Belki de bu projeyle maliyet düşürülmek isteniyordur. Fakat iktisadi açıdan bakarsak devlet bu enerjiyi DOSAB’a ücretsiz verse daha az maliyetli olur. Çünkü kimse bu santralin yaratacağı sağlık sorunlarını ve devletin vatandaşları için yapması gereken sağlık harcamalarını hesaba katmıyor. “ dedi.
Panelin ikinci oturumunda söz alan Avrupa İklim Ağı’ndan Elif Gündüzyeli; Paris Anlaşmasını ve Uluslararası İklim Ağı’nı anlattığı sunumunda; “ Türkiye’de kurulması planlanan onlarca termik santral projesi var ama Avrupa’daki ülkeler bu santralleri kapatmaya başladılar. Paris iklim anlaşmasını imzalayan ülkelerden biri olarak Türkiye de bu sevdadan vazgeçmeli. Çünkü Paris’ten sonra kömüre yer yok” diyerek iklim değişikliğinin önemini vurguladı.
Panel sonunda gerçekleşen forumda konuşulan en önemli konular ise Türkiye’nin enerji politikaları ve ÇED süreçleriydi. ÇED süreçlerinin objektif olmadığı ve büyük bir oranının şirketler lehine olumlu sonuçlanmasının bu raporların geçerliliğini yitirmesine neden olduğu katılımcıların ortak düşüncesiydi.
DOSAB Platformu’ndan Murat Demir, Avrupa’nın yavaş yavaş terk ettiği kirli enerjiyi Türkiye’nin üstlendiğini belirtti ve “ Mevcut hükümet özellikle son yedi, sekiz yıldız kömür politikalarına ağırlık veriyor ve kömüre karşı mücadele eden kişi ve kurumları hedef gösteren açıklamalar yapıyor. Dışa bağımlılığı çözmek için termik santral yaptıklarını söylüyorlar fakat bu termik santral projelerinin büyük çoğunluğu da ithal kömür üzerine kurulu.” dedi.
Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’ndan Yrd. Doç. Dr. Alpaslan Türkkan panelde termik santrallerin sağlık etkileri üzerine konuştu ve Avrupa’nın değişen enerji politikalarına dikkat çekerek “ Dünya kömürlü termik santrallerin sağlık etkilerinin farkında biz neden değiliz?” dedi.
Alpaslan Türkkan, kömürlü termik santrallerin sağlık etkilerinin göz ardı edildiğini belirterek gerekli ölçümlerin yapılmadığına da dikkat çekti; “ P.M 10 sınırı Avrupa’da 40’ iken Türkiye’de bu sınır 90. Bu sınırın çok yukarıda olmasının yanı sıra P.M 2.5 ölçümleri de düzenli olarak yapılmıyor, yapılsa da halka açıklanmıyor.”
Ekoloji Kolektifi’nin geçtiğimiz Ocak ayında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yaptığı bilgi edinme başvurusunda, Yalova’daki kurulu olan ve kurulması planlanan termik santrallerin kurulu gücü ve emisyon oranları hakkında bilgi talep edildi. Bakanlık, kendi görev alanı olan bu konuda bilgi vermekten kaçınarak “web sitemizden ulaşabilirsiniz” yanıtını verdi. Bunun üzerine Ekoloji Kolektifi’nin Ankara 15. İdare Mahkemesi’ne açtığı davada iptal kararı verildi ve Bakanlık talep edilen bilgileri paylaştı.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2. Maddesi ve İklim Değişikliği Eylem Planı ve Stratejik Planı’na göre; zamanla oluşan kent kirliliğini artıran ve kentin yaşanabilirliğini etkileyen bu verileri Bakanlık’ın raporlaması ve kamuyla paylaşarak kamunun bu bilgileri denetlemesini sağlaması gerekiyor.