“Paris’ten sonrası tufan mı?”
dosyasındaki tüm yazılar
Geçtiğimiz 22 Nisan günü Türkiye’nin de dahil olduğu 175’ten fazla ülke tarafından imzalanan Paris Anlaşması’yla yeni küresel iklim rejimi taçlanmış oldu. 2016’nın ilk 5 ayının şimdiye kadar tarihte -hava sıcaklığı ölçümlerine başladığımızdan beri- yaşanan en sıcak dönem olduğu bu süreçte hem de. Bir yandan uluslararası rejim iyi niyet taşlarıyla gezegeni 3-4 derece daha sıcak bir cehenneme taşırken, diğer yandan devletlûlar Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı’nın yaptığı gibi bir önceki Cuma günü iklim için imza atıp ertesi Pazartesi günü iklim krizinin birinci elden müsebbibi olan kömürlü termik santral açılışına koşuyorlar. Elde var çelişki! Bütün bunlar olup biterken mültecilerin bir koz gibi oradan oraya; meclisler, belgeler, anlaşmalar, raporlar arasında gidip geldiği garip bir ana tanık oluyoruz. Ülkeleri vekalet savaşlarıyla talan edilmiş mülteciler küresel ekonomik motorun ucuz işgücüne çevrilirken bir yanda duvarlar, sınırlar, dikenli teller ve ordular dünyaya çizgi çekiyor. “Emeğiniz geçer, siz geçemezsiniz” deniliyor. Bizler, iklim krizinin ve siyasi çöküntülerin gemi azıya aldığı, tarihsel ve güncel sorumlulukların ayan beyan ortada olduğu bu dönemeçte “O duvar… o duvarınız, vız gelir bize vız! / Bizim kuvvetimizdeki hız, ne din adamının dumanlı vaadinden, ne de bir hülyanın gönlü yakışındandır / O yalnız tarihin o durdurulmaz akışındandır” diyen Nazım’ın peşindeyiz. Ve evet, tarihin o durdurulmaz akışında Galeano’ya selam çakan günler yürümeye başladı. Dünyanın dört bir yanından iklim adaleti mücadelesi, kadın mücadelesini; emek mücadelesi, göçmen hakları mücadelesini; kent hakkı savunucuları, LGBT hareketini koluna takıyor. Ve, bizler bu fosil uygarlığı tarihin çöplüğüne (yahut cüruf tesisine!) gömmek için yürüyoruz.
Paris sonrası iklim adaletinin emek boyutuna eğildiğimiz bu dosyada sizi 5 yazı, bir röportaj, bir de rapor bekliyor. Dosyamızın başında Fevzi Özlüer, yeni iklim rejimi ışığında mülteciliğin ekolojisini sorguladığı yazısında “Türkiye önümüzdeki günlerde ağır ve kirli sanayi alanlarında ucuz hammadde ve bedavadan biraz pahalı iş gücüyle yeni bir kalkınma sürecine girecek” diyor ve ekliyor: “Bu kalkınma sürecinin özünü ise fosil yakıtların ve doğa varlıklarının bir kez daha acımasız bir biçimde yağmalanması oluşturuyor. Enerji ve madende yenilikçi hiçbir adım atamayan ve uluslararası sisteme göbekten bağlanan politikalar mültecileri bu ülke için vazgeçilmez bir özne haline getiriyor.” Bunu takip eden yazıda Stefania Barcaemek çevreciliği ve çevre adaleti arasındaki ilişkiyi irdelerken fosil yakıtlardan yeni bir politik-ekonomik sisteme adil geçişin tohumlarını atıyor. Bir önceki yazının çevirmeni de olan Sinan Eden, Soma kömür madeni katliamı üzerinden Türkiye’de iklim adaleti ve emek hareketini okuduğu yazısında “kaygılar kıyasına dayalı bir yaklaşımın sınırlarına ulaşmakta” olduğumuza işaret ediyor ve iklim adaleti mücadelesi için yeni sorular sunuyor.
Dosyadaki teorik alanlarımızdan birisi Binghampton Üniversitesi’nden Jason W. Moore’un yakın zamanda yayınlanan ve çokça ses getiren kitabı “Capitalism in the Web of Life” (Yaşam Ağında Kapitalizm) üzerine Kamil Ahsan’la gerçekleştirdiği, İpek Tez’in Türkçeleştirdiği röportaj. Doğa-Toplum ikilemini aşmanın yolunun ücretsiz emeği görmek ve kapitalizmin varlığını dayadığı 4 ucuzu (enerji, emek, gıda, doğal kaynak) yeniden tanımlamaktan geçtiğini belirten Moore “Kapitalizm herşeyden once doğayı düzenleme biçimidir” diye ekliyor. Bütün bu karmaşadan çıkmanın bir yolu var elbet: Önce Hayır! demek. Out of the Woods Kolektifi bu anlamda iklim kaosuna karşı mücadele etmenin 6 yolunu sunuyor bir sonraki yazımızda.
Dosyanın son iki yazısı sizi bugün, buradaki mücadeleye davet ediyor: Hande Pakeryazısında küresel fosil yakıt karşıtı direniş dalgası BreakFree ve bu hafta 15 Mayıs’ta dünyadan pek çok grupla birlikte hareket eden Aliağa’daki kömür karşıtı kitlesel eylemin kökenlerine taşıyor bizi. Küreselden yerele, yerelden küresele ilmik ilmik yeni bir dünyayı kuranlar için Hülya Yıldırım, Elif İnce, Cömert Uygar Erdem ve Fevzi Özlüer’in hazırladığı “Aliağa Termik Santral Dava Süreçleri” raporu “çevresel karar alma süreçlerinin idareciler ve şirketler arasında gidip gelen bir bürokrasi; bir nevi ÇED kırtasiyeciliği” olmasına karşı mücadelelerin hukuki anlamı üzerinde durarak, mücadeleye omuz veriyor.
15 Mayıs’ta iklim, emek, adalet için Aliağa körfezine nazır Yeni Foça’da Ilıpınar köyünde buluşuyoruz demiş miydik? Yeni bir dünyayı kurma heyecanımızla bekliyoruz!