Şununla başlayalım: Paris COP21 zirvesi neyin nesi? Sosyal hareketler de büyük STK’lar gibi gözlerini bu etkinliğe çevirmiş durumda. Nedir bu tantana?
COP21, BM kapsamında devletlerin iklim krizine engel olmak için toplandıkları, fakat 20 yıldır bir çözüm geliştiremedikleri ‘Taraflar toplantısı’. Ülkeler en son 6 yıl önce Kopenhag’daki COP15 zirvesinde bir anlaşma çıkacağına kendilerini fena halde inandırmıştı ancak zirve büyük bir fiyaskoyla sonuçlandı. Bu sefer de Paris’te buluşup dünyayı kurtaracaklarını iddia ediyorlar ama iklim krizini durdurmak için Kopenhag’dan farklı görünen herhangi bir emare yok. Bu yüzden de dünyanın her yerinden sivil toplum örgütleri, yerel aktivist ağları, ve iklim krizinin etkileriyle yüzleşmek zorunda kalacak olan en öndeki halk hareketleri Paris’e akın edip ortak kaderlerini tayin etmek için eylemler düzenlemeyi planlıyorlar.
İklim değişikliği tartışmasında daha yoğun biçimde iklim adaleti vurgusu görüyoruz. Bir normatif önermenin ötesinde pratikte iklim adaleti sence ne anlama geliyor?
İklim hareketi Kopenhag’dan beri belirgin bir değişim geçiriyor, Paris de bu açıdan bir dönüm noktası olabilir. Liderlere çağrı ve yenilenebilir enerji taleplerinin yerini derin bir sistem eleştirisi, yerel direnişlerin önderliği, öz-üretim/tüketim ve küresel adalet hedefi gibi prensipler almakta. En ortayolcu çevre STK’ları bile, Kopenhag’dan derslerini almışçasına, Paris’ten çıkacak anlaşmadan çok sosyal hareketlerinin gücünün farkındalığına odaklanıyor. Temel çağrı sloganlarından biri, bu dönüşümü özetler nitelikte: “çoktandır beklediğimiz kişiler aslında bizleriz”.
Özellikle Türkiye’de de kömür karşıtı mücadelenin kalkınmacılığa karşı vites arttırdığını görüyoruz. Bu anlamda küresel iklim adaleti hareketinin fosil yakıtlara tepkisi ne nasıl?
İklim açısından kömürün dünya çapında ‘bir numaralı halk düşmanı’ haline gelmesi tesadüf değil elbette. En kirli fosil yakıt olması nedeniyle, raf ömrünü çoktan doldurmuş olduğu açık. Bunun örneklerinden birine geçtiğimiz yaz Almanya’nın Rhineland bölgesindeki linyit madeninde tanık olduk. Avrupa’nın en büyük karbon kaynağı olan, yeryüzünün en büyük yıkım araçlarının kullanıldığı bu açık hava madenleri eylemlerinde benim de dahil olduğum 1500 kişi eliyle madendeki tüm kazı araçları bir günlüğüne durduruldu, 800 kişi gözaltına alınıp işlem yapılmadan serbest bırakıldı ve neticede işletmeci şirket RWE’nin piyasa değerinde serbest düşüş yaşandı. Bu eylem Avrupa iklim adaleti hareketine muazzam bir ivme verdi.
Gelelim Paris’e. İklim adaleti hareketinin COP21 için hazırlıkları neler?
COP21 toplantıları, G20, NATO veya Dünya Ekonomik Forumu gibi zirvelerden farklı olarak, iki haftalık uzun bir maraton. BM’nin resmi konferansı dışında, bir çok grup da eş zamanlı olarak çok sayıda sergi, konferans ve buluşma da gerçekleşiyor. Bunlardan en tepki çekeni “Solutions COP21” adı altında ‘yeşil kapitalist’ geçinen şirketlerin beraber düzenlediği bir fuar. Böylesi bir yoğunluk ve karmaşa içinde bir nebze koordinasyon sağlayabilmek için, 130’dan fazla sivil toplum kuruluşu Coalition Climat 21 adı altında birleşerek eylem planları üzerinde anlaştılar. Fakat elbette milyonlar yürüdü diye zirvenin sonucu değişmeyeceğinden, zirvenin son haftasonu kitlesel sivil itaatsizlik eylemleri gerçekleştireceğiz.
Paris katliamının kanı henüz kurumamışken, François Hollande sokak eylemlerinin yasaklandığı bir olağanüstü hal ve güvenlik devleti tesis etti. Bu planlarda bir değişikliğe sebep olacak mı?
Toplumları esir almaya çalışan korku ve baskı rejimine karşı, toplumsal hareketlerin daha da güçlü tepki vereceği beklentisi var. Öncelikle, sivil toplumun dışlandığı, olağanüstü hal altında bir kentte sözde ‘dünyanın kurtarılacağı’ bir zirve düzenliyor olma iddiası son derece gülünç. Kurumsal eylemlerin iptali, itaatsiz eylemlere katılımı canlandıracağı gibi, yeni direniş biçimlerinin doğmasına yol açabilir. Nasıl ki neoliberal yönetişimciler için COP21 zirvesi kaçınılmazsa, buna cevaben iklim adaleti hareketinin yükselişi de bir o kadar kaçınılmaz. Bu anlamda yaşanan saldırılar mesajımızı değiştirmiyor, aksine derinleştiriyor. Bizler havadaki karbondioksit molekülleriyle değil, krizleri, savaşları ve adaletsizliğiyle toptan bir sistemle mücadele ediyoruz. İklim krizinin altında yatan jeopolitik ve ekonomik dinamiklerin terörizmi besleyenlerle aynı olduğunu unutmayalım. Irak’taki petrol savaşlarından Suriye’de kuraklıkların tehdit çoğaltıcı olduğu sivil savaşa, aynı dünya düzeni sosyal adaletsizliğe, şiddet döngüsüne ve iklim krizine yol açıyor.
Son olarak İklim Oyunları ve Kırmızı Çizgilerimiz eylemlerinden bahsedebilir misin?
Kırmızı Çizgilerimiz adlı sivil itaatsizlik eylemi bir dizi büyük sosyal hareketi bir araya getiriyor. COP21’in sonunda binlerce kişi zirveyi bedenleriyle çevreleyecek ve dünya için ölüm fermanı niteliğinde bir anlaşmaya geçit vermeyecekler. Fakat asıl yenilik, İklim Oyunları adı altında yeni bir eylem biçimi olacak. Bu oyun çerçevesinde birbirinden bağımsız ekiplerin yapacakları eylemleri bildirebilecekleri bir platform geliştirdik. Böylelikle tek bir kitlesel eylem çağrısına bağımlı olmadan, yaratıcı itaatsizlik eylemlerini destekleyen, iklim hareketinin çoğulculuğunu kutlayan bir çerçeve olacak. Paris’teki oyunları noktalamak için bir de ödül töreni düzenlenecek ve görevleri tamamlayan katılımlar ödüllendirilecek. Daha önce Amsterdam’da “Kömür santraline girip kırmızı düğmeye basabilen ekip oyunu kazanır” diye duyurduğumuz oyun, termik santrali işleten şirketi bir hayli korkutmuş olacak ki güvenlik kameraları, dikenli teller, tekneler ve helikopterlerle önlem almak için pek çok masrafa girmesi gerekmişti. Paris’te de oyunun seyircisi değil, oyun kurucu olmak için elimizden geleni yapıyor olacağız.
Bu metin 21 Kasım 2015 tarihli Birgün Gazetesi’nde yayınladı.