• Hatice Kurşuncu
  • Yorum yapılmamış

Bördübet’in Derdi: Suyu Kim Kullansın?

Geçtiğimiz Mayıs ayında Datça’nın su probleminin Bozburun’un Bördübet köyünde yapılacak bir barajla çözüleceğini müjdeleyen haberlerle birlikte baraja karşı çıkan Bördübetlilerin eylem haberleri de basında yer aldı. Bu haberleri kimileri “yine birileri kalkınmamızın önünü kesmek istiyor” şeklinde yorumlanırken, başkaları ise “kim bilir kimin cebini dolduracaklar şimdi” şeklinde yorumladı. Kısa sürede unutulan konu, gündemin benzer minvalli haberlerine karıştı gitti. Oysa bu haberlerde (ve benzer haberlerde) gözden kaçırılan bazı derin çelişkiler mevcut.

Geçtiğimiz Mayıs ayında Datça’nın su probleminin Bozburun’un Bördübet köyünde yapılacak bir barajla çözüleceğini müjdeleyen haberlerle birlikte baraja karşı çıkan Bördübetlilerin eylem haberleri de basında yer aldı. Bu haberleri kimileri “yine birileri kalkınmamızın önünü kesmek istiyor” şeklinde yorumlanırken, başkaları ise “kim bilir kimin cebini dolduracaklar şimdi” şeklinde yorumladı. Kısa sürede unutulan konu, gündemin benzer minvalli haberlerine karıştı gitti. Oysa bu haberlerde (ve benzer haberlerde) gözden kaçırılan bazı derin çelişkiler mevcut.

Hikayeyi biraz açalım: yerleri, yerlileri ve sorunları tanıyalım. Datça, köyleriyle birlikte 2015 yılı nüfusu 20.000 olan, turizm ve tarımla geçinen bir yerleşim. 2012 yılında Muğla Belediyesi’nin büyükşehir ilan edilmesinin ardından çevresindeki 9 köy Datça Belediyesi’ne bağlandı ve bu köyler birden kent alanına dahil oldu. Datça’nın geçmişten beri her zaman bir su problemi vardı. Bu problem son zamanlarda kendini daha da fazla hissettirir oldu. Su kaynakları kısıtlı olan yerleşimde nüfusun artması ve turizm faaliyetinin giderek yoğunlaşması su probleminin temelinde yatan nedenlerden birisi. Ayrıca yağış rejimindeki değişimler ve özellikle yaz aylarındaki sıcaklık artışı da su sorununa yol açan nedenler arasında. Datça genelinde şebeke suyu belediyenin işlettiği çok sayıda kuyudan sağlanıyor. Ayrıca kullanımda olan denetimsiz açılmış kuyular da var. Kuyu suyunun kıyı bölgelerde yoğun kullanımı, yeraltı suyuna deniz suyunun karışmasına neden oluyor. Yeraltı suyunun tuzlanması da kullanılan suyun kalitesinin bozulması yanı sıra tarımsal üretimi ve bu bölgelerdeki doğal canlı yaşamını olumsuz etkiliyor.

Bozburun ise Marmaris’e bağlı, çevresindeki köylerle birlikte 10.800 nüfusa sahip bir yerleşme. 2012’ye kadar belediye iken bu tarihte Marmaris Belediyesi’ne bağlandı, mahalle statüsüne getirildi. Bozburun halkı da geçimini turizm ve tarımdan sağlıyor. Su ihtiyacı denilerek meşrulaştırılan Bördübet barajın yapılması düşünülen Hisarönü Mahallesi yoğun ormanlık bölgeleri yanı sıra Bozburun’un en yoğun turizm tesisi bulunan bölgesi. Bördübet köyü Hisarönü mahallesine bağlı, orman alanları içerisinde, geçimini ağırlıklı olarak tarım, hayvancılık ve arıcılıkla ve diğer yerleşmeler gibi turizmle sağlayan küçük bir yerleşme. Bozburun’da su problemini en yoğun yaşayan bölge ise 500 kişilik nüfusuyla Taşlıca köyü. Doğal yapısı nedeniyle ulaşımın da zor olduğu köyün su ihtiyacı 40 kadar kuyudan sağlanıyor. Taşlıca köyü ayrıca Bozburun’da turizmden en az gelir elde eden ve en çok nüfus kaybetmekte olan yerleşimler arasında bir köy.

Resmi biraz daha detaylandıralım. Hem Datça’da hem de Bozburun’da büyük turistik tesisler yerine küçük oteller ve pansiyonlar yer alır. 2014 yılında onaylanan Datça Bozburun Özel Çevre Koruma Bölgesi 1/25.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planına göre, bölgede 3 tane beş yıldızlı otel, 58 tane otel, 60 tane apart otel, 27 butik otel ve 126 tane pansiyon olmak üzere toplam 274 tane turizm tesisi bulunuyor. Bu bilgiye göre toplam yatak 10.877 civarında. Aynı zamanda Datça ve Bozburun’da çoğu site halinde inşa edilmiş yaklaşık 6.500 ikincil konut yani yazlık ev bulunuyor. Turizm tesisleri ve yazlıklar birlikte düşünüldüğünde yaz aylarında bölgenin nüfusunun en azından iki katına çıktığını söylemek mümkün.

Bunlara ek olarak her iki yerleşimde de (Datça ve Marmaris) göçe bağlı bir sosyal değişim yaşanıyor. Bir yandan yerli genç nüfus bölge dışına göç ederken, bir yandan da ağırlıklı olarak büyük kentlerden gelen orta sınıf emekli nüfus yerleşiyor. Ayrıca bölgedeki yoğun inşaat faaliyetleri ve turizm tesislerinde çalışmak üzere mevsimlik bir göç de yaşanıyor. Son yıllarda turizm faaliyetlerinin artışı genç nüfusun göçünü bir nebze yavaşlatmış görünüyor. Zeytin ve badem hala önemli bir ekonomik getirisi olan ürünler olduğundan turizm faaliyetlerinin yanı sıra devam ediyor. Bir başka deyişle kışın çiftçi yazın turizmci olan bir sosyal yapı var. Bu yapı yakın bir gelecekte bozulma eğilimi gösteriyor. Bunun nedenlerinden birincisi giderek daha çok sayıda tarım alanının yok olması. Kıyılarda otel, pansiyon, lokanta gibi tesislerin sayısı giderek artarken iç kesimlerde konut ya da pansiyon amaçlı yapılar artıyor. İkinci neden ise turizm tesislerinin büyümesi ve el değiştirmesi eğilimi. Bu durum bölgedeki eşitsizlikleri arttırırken mülksüzleşme ve işçileşme sürecini de tetikliyor.

Baraj sorunu çözer mi?Datça ve Bozburun arkeolojik ve doğal sit alanlarının yoğun olduğu ve farklı niteliklerde koruma alanlarının yer aldığı bir bölge. Bu koruma alanlarından bazıları şunlar: Bodrum-Datça Arası Akdeniz Foku Yaşam Alanları; Datça-Marmaris Arası Akdeniz Foku Yaşam Alanları; Bozburun ve Datça Yarımadaları Önemli Bitki Alanı; Datça Yarımadası ve Bozburun Önemli Orman Alanları. Aynı zamanda 1990 yılında Bozburun ve Datça bölgesi özel çevre koruma bölgesi ilan edilmiş. Bölgede tehlike altında olduğundan koruması gereken çok sayıda bitki ve hayvan türü, ayrıca bozulduğu zaman yerine gelmesi mümkün olmayan birçok endemik türe de sahip. Bölgenin bu doğal zenginliği ulaşım zorluğu, turizmin gelişmemiş olması gibi nedenlerle uzun yıllar düşük yoğunlukta insan faaliyetine sahne olmasından kaynaklanıyor. Turizm faaliyetlerinin artması doğal hayatı da önemli ölçüde etkiliyor. Gerek deniz gerek orman ekosistemleri yapılaşmanın artması, doğal alanların tahribi, deniz, hava ve su kirliliği, çöp sorunu gibi çok sayıda etken dolayısıyla olumsuz etkileniyor.

Baraj projesine ve halkın (en azından bir kısmının) projeye neden karşı çıkıldığına gelelim: Hisarönü Bördübet bölgesindeki Kırkpınar Deresinde yapılması planlanan barajın, Datça ve Bozburun yarımadalarına yılda 7 milyon ile 18 milyon metreküp arasında su sağlayacağı belirtiliyor. Buna karşın baraj yapılması düşünülen bölgede yaşayan Bördübet, Değirmenyanı ve Hisarönü köylüleri barajın yapılmasına karşı çıkıyor. Bunun nedenlerinden birisi bölgenin koruma altında olan sığla orman alanı olması. Biyolojik çeşitlilik açsından son derece önemli olan bölgede geri dönüşü mümkün olmayan tahribatlara yol açabileceği düşünülüyor. Arıcılığın da olumsuz etkilenmesi söz konusu. Ayrıca eğer baraj yapılırsa Bördübet köyünün mezarlık alanı da su altında kalacak. Bu nedenlerle bölge halkı barajın yapılabilmesi için gerekli su ölçümlerinin yapılmasına izin vermedi. Tüm seçim dönemlerinde ve demokrasi tartışmalarında sürekli dile gelen halkın karar almaya katılım sorununu bölge halkı “Bana sormadan bırak baraj yapmayı, ölçüm dahi yapmazsın! ” diyerek doğrudan çözmüş görünüyor.

Peki bu baraj su sorununu çözer mi? Sorunun başka ne gibi nedenleri olabilir mi? Datça Belediye Başkanı Gürsel Uçar, şu anda Datça’nın ihtiyacını karşılayacak suyun mevcut olduğunu fakat ileride su ihtiyacının artacağını belirtiyor. Peki bir yerin su ihtiyacı neden artar? Birinci neden muhtemelen nüfus artışı. 1/100.000 ölçekli Aydın, Muğla Denizli Çevre Düzeni planında 2025 yılında Datça’nın toplam nüfusunun 56.350 kişi olacağı tahmin edilmiş. İkinci neden ise turizm faaliyetlerinin artması hedefi. Havuz kullanımının yaygınlaştığı, iklime uygun olmayan peyzaj düzenlemeleri nedeniyle yaz aylarında sulama yapılan ve bir sezonda en az 30.000 kişilik bir turist nüfusunun tükettiği bir sektörün geliştirilmesinden bahsediyoruz. Evet, Marmaris’te Bodrum gibi kitle turizmi değil, pansiyonculuğun geliştirilmesi istense bile bu gelişime bir sınır koyulmadığı sürece Bördübet’ten bile su getirilse yeterli olmayacak. Üstelik sadece su sorunu değil, sınırsız gelişme isteği çöp sorunundan trafik sorununa, endemik ve tehlike altındaki canlıların yok oluşundan orman yangınlarının artışına kadar giderek büyüyen sorun öbekleri ile beraber geliyor.

Peki o zaman suyu kim kullansın?Su kaynaklarının azaldığı ve eşitsiz kullanıldığı bir tahmin değil sadece. Peki suyu kim kullanacak? İklim değişikliği nedeniyle yağış dengesizlikleri yaşayan ve verimi giderek azalan tarım alanlarında üretim yapan çiftçi ve köylü mü? Geçiminin, ekosistemin dengesine bağlı olduğunu bilen Bördübet’teki arıcılar mı? Bördübet’ten yaklaşık 50 km ötede, yüz yıllardır yaptıkları gibi kuyu suyuyla ihtiyaçlarını karşılayan, yollarının düzeltilmesini, imar izinlerinin çıkmasını ve diğer kıyı yerleşmeleri gibi turizm sektöründe gelişmeyi bekleyen Taşlıca köylüleri mi? Yoksa bütün yıl iliklerine kadar sömürülmüş, bir hafta olsun kendisi için yaşamak isteyen ama ezildiği ölçüde ezmeyi de iyi bilen büyükşehirli ortasınıf kalabalıklar mı? O kalabalıklara hizmet etmek için gece gündüz koşturan ama biraz daha kazanmak için fırsat kollayan küçük ölçekli yerli turizmci mi? Hayatını büyükşehirlerin hayhuyuyla geçirmiş, sakin bir hayat arayan ama köylülükten de hiç hazzetmeyen emekli mi? Bütün bunlar olabilsin diye kışlarını inşaatlarda geçiren Kürt genci mi? Sayısı giderek azalan karakulak, ayı, susamuru, porsuk mu? İbibik, kukumav, kaya sıvacısı? Endemik bitkilerden Datça hurması, sığla, kum zambağı mı?

Çelişkiler artar ve derinleşirken iklim krizi eşiğinde “suyu kim kullansın?” sorusuna cevap aramak başlı başına bir mücadele alanı olmaya devam edecek.

Giriş Fotoğrafı: Bozburun Taşlıca Köyü su kuyuları, Hatice Kurşuncu

Yazar Hatice Kurşuncu