• hande aker
  • Yorum yapılmamış

Yerelden Küresele, Kömürden İklim Mücadelesine?

Yıllardır yaşam alanını kaybeden kutup ayısıyla simgelenen iklim krizi Türkiye’deki siyasal ve kültürel hayata uzak kaldığından uzun süre boyunca karşılığını bulmadı. Ancak küresel kömür karşıtı dalga Türkiye’de Çanakkale, Bartın, Zonguldak, Adana, İskenderun, Bursa, Yalova, Şırnak ve Aliağa/Foça’da termik santrallere karşı yükselen itirazlarla hızlı bir biçimde yayılıyor.

İngiltere, Endonezya, Kanada, Brezilya, ABD, Güney Afrika, Yeni Zelanda, Nijerya, Avustralya, Filipinler, Almanya, Türkiye. Bu ülkelerin ortak noktası nedir? Hepsinin vatandaşları 4-15 Mayıs tarihleri arasında kömürden kurtulma talebiyle fosil yakıtsız bir dünya için uğraşan küresel bir kampanyaya katılıyor. Dünyanın en büyük kömür limanını kapatarak (Avustralya), kömür madenlerini, fosil yakıtlara yatırım yapan işletmeleri, rafinerileri ve depolama tesislerini işgal ederek (İngiltere, Brezilya, Almanya, Kanada, Filipinler, ABD, Yeni Zelanda) geniş katılımlı yürüyüşler ve protestolar düzenleyerek (Endonezya, Güney Afrika, Brezilya, Nijerya, Türkiye)  ‘kömürü tarihe göm’ dediler ve demeye devam ediyorlar.

Aslında Paris Anlaşmasıyla sonuçlanan COP21 toplantısında küresel sivil toplum bu talebin hayati önemine işaret etmişti. Müzakerelerin sonuçları ne olursa olsun, 2016 yılından itibaren küresel iklim hareketinin yoğun olarak iklim değişikliğinin en önemli sebeplerinden biri olan fosil yakıt kullanımına karşı odaklanacağını ilan etti. COP21 görüşmelerinden uzun zamandır üzerinde çalışılan bir anlaşmanın sonunda çıkması, anlaşmanın içeriği her ne kadar zayıf olsa da, iklim değişikliğinin aciliyetinin ve hemen alınması gereken önlemlerin öteden beri altını çizen sivil toplum aktörlerinin pozisyonuna önemli derecede meşruiyet kattı ve harekete ivme kazandırdı. Bu yeni anlaşma, politika yapıcılar için iklim rejiminin çerçevesini çizmiş oldu. Aynı zamanda, iklim değişikliğini durdurmak için hedeflenmesi gereken 1.5 santigrad derece sınırı ve %100 sürdürülebilir enerji gibi taleplere sivil toplum aktörlerinin bastırmasıyla kıyısından da olsa yer verdi.

Türkiye: Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!

22 Nisan 2016’da Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı Türkiye adına Paris Anlaşmasını imzaladı. Bundan sadece bir kaç gün sonra ise Adana’da Türkiye’nin 8. en büyük termik santralinin açılışına katıldı. Bu örnek Türkiye’nin içinde bulunduğu çelişkinin belki de en çarpıcı tezahürü. Türkiye bir yandan tüm taraflardan sera gazı emisyonlarını azaltma politikaları bekleyen bir anlaşmaya imza atmış bulunuyor. Diğer taraftan, Türkiye’de 80 civarında yeni termik santral yapılması planlanıyor. Türkiye’nin 2014 sera gazı emisyonları 1990 seviyesiyle karşılaştırıldığında %125 artmış durumda. Bu açıdan dünyada ilk yirmi ülke arasında. Mevcut artışın üzerine yeni yapılacak yaklaşık 80 termik santralin emisyonlar üzerinde yaratacağı çarpan etkisi düşünüldüğünde endişelenmenin zamanı gelmiş olabilir. Eğer bütün planlanan termik santraller tamamlanırsa Türkiye, yeni kömür yatırımları yapan ülkeler arasında Çin, Hindistan ve Rusya’dan sonra 4. sıraya yükselecek. Bu santrallerin sera gazı salımlarının Türkiye’nin toplam yıllık emisyonlarına eşit olacağı hesaplanıyor [1]. Bu termik santraller küresel düzeyde Türkiye’nin enerji ve iklim politikaları açısından son derece  çelişkili bir tablo çizmesine sebep oluyor. Aynı zamanda yerelde hoşnutsuzlukla karşılanıyor ve mücadele konusu oluyor.

Küreselden yerele, yerelden küresele

Paris Anlaşması’nda küresel ortalama sıcaklık artışını 1.5 santigrad derece ile sınırlama hedefi ve iklim adaleti kavramına yapılan atıflar ivme kazanan küresel iklim hareketi için de hareket noktaları oldu. İklim değişikliğinin giderek daha fazla hissedilen etkileri karşısında gezegene sahip çıkma önceliğiyle pozisyon alan küresel iklim hareketi oluşmaya başlayan küresel müştereklerden güç almakta. Küresel müşterekler ise yaşam alanlarının savunulması, gezegenin sınırları, iklim adaleti,  fosil yakıtların sonu ve %100 yenilenebilir alternatiflerin etrafında şekilleniyor. Bu çerçevede, fosil yakıt yatırımları ve özellikle kömür büyük ölçüde meşruiyetini kaybetti. Bunun önemli bir tezahürünü büyümeye devam eden ‘yatırımını-çek (divestment)’ kampanyasında görüyoruz. Bir yandan pek çok küresel şirket (Allianz ve Axa gibi sigorta devlerinden dünyanın en büyük kamu fonu olan Norveç Hükümet Fonu’na) kömür yatırımlarını geri çekmekte. Diğer yandan, çok farklı coğrafyalarda iklim krizinin müsebbibi olan kömür termik santral karşıtı hareketler güçlenmekte. Bütün bunlar göz önüne alındığında ciddi bir kömür karşıtı dalgadan bahsetmek mümkün. Tam da bu nedenle, küresel sivil toplumun COP21’de haberini verdiği küresel mücadele 2016’da ‘Fosil yakıtlardan kurtul’ (BreakFree)kampanyasıyla şekil buldu.

Bir diğer önemli nokta ise fosil yakıtların yıkıcı etkileri hakkında farkındalık, iklim adaleti, gezegene sahip çıkma gibi küresel müşterekleri savunan bu hareketin yerelden örgütlenmesi. Yerelden örgütlenmenin ne kadar önemli olduğunu Türkiye örneğinde dört bir yandan yükselen termik santrallerle ilgili itirazlar sayesinde görüyoruz. Termik santral karşıtı hareketler kömürlü enerji üretiminin çevre ve halk sağlığına etkisini doğrudan tecrübe ederek örgütlenmeye başladılar. Bu doğrudan tecrübe ise iklim hareketiyle kurulacak bağlantıların başlangıç noktası olabilir.

Yıllardır yaşam alanını kaybeden kutup ayısıyla simgelenen iklim krizi Türkiye’deki siyasal ve kültürel hayata uzak kaldığından uzun süre boyunca karşılığını bulmadı. Ancak küresel kömür karşıtı dalga Türkiye’de Çanakkale, Bartın, Zonguldak, Adana, İskenderun, Bursa, Yalova, Şırnak ve Aliağa/Foça’da termik santrallere karşı yükselen itirazlarla hızlı bir biçimde yayıldı. Bunda Türkiye’de planlanan yeni kömür yatırımlarının ve devletin kömüre açtığı alanın etkisi büyük. Ancak termik santrallerin yarattığı yerel etkiye küresel-ulusal-yerel sivil toplum temsilcilerinin karşılaşmaları ve kömür mücadelesinde işbirlikleri eklenince, yerelden küresele, kömür mücadelesinden iklim hareketine bir yol açılmış oldu. Ulusal ve küresel sivil toplum ağlarının yerel hareketlerle birlikte çalışması ve yerel hareketlerin tecrübelerini bu ağlarda mobilize etmesi, fosil yakıt-iklim değişikliği ilişkisini daha görünür kılmakta. Aliağa ya da Adana’da sivil toplum temsilcilerinin Paris Anlaşması’na atıfta bulunması ya da kömürlü santrallerin iklim değişikliğine etkisini tartışması artık şaşırtıcı değil. Türkiye’de termik santral karşıtı mücadeleler kömürden enerji elde etmenin Türkiye’nin de imzaladığı COP21 Paris Anlaşması’ndan sonra hiç bir meşruiyeti kalmadığını vurguluyor. Bu küresel-yerel karşılaşmaların sonucunda iklim değişikliğinin Türkiye’de daha önce hiç olmadığı şekilde sahiplenilen bir bağlantısı var. Bu henüz yeşeren bağlantının yaygınlaşıp yaygınlaşmayacağı ise önümüzdeki günlerde netlik kazanacak. Önemli bir dönüm noktası ise 15 Mayıs’ta Aliağa körfezine bakan Yeni Foça’nın Ilıpınar Mahallesinde yapılacak olan ‘Fosil yakıtlardan kurtul’ buluşması olacak. Bu buluşmayı düzenleyen ve fosil yakıt karşıtı talepleri dillendirmesine kanal sağlayan onlarca kuruluşun omuz verdiği Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatif aslında yerel-ulusal-küresel sivil toplum ağlarının nasıl ortak hareket edebildiğine iyi bir örnek.

Aliağa: #BuradaİnsanYaşıyor!

Kuşkusuz Türkiye’de çevre mücadelesi yeni başlamıyor. Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatifise Türkiye’de çevre hatta iklim alanında bile ilk platform değil. ‘Fosil yakıtlardan kurtul’ kampanyasının odak noktası olarak seçilen ve sembolik bir öneme sahip Aliağa’nın tarihine çok hızlı bir bakış bile bu mücadelelerin pek çok kereler verildiğini gösterecektir. Aliağa termik santral konusuna hiç de yabancı değil. Bundan tam 26 yıl önce yine aynı yerde bir termik santral projesi binlerce insanın katılımı ve yerel yönetimlerin desteği ile durdurulmuştu. Ancak on yıllardır aynı bölgeye kurulan rafineri, LPG  dolum depo tesisleri, gübre fabrikaları, ithal kömür depoları, hurda depoları, demir çelik tesisleri ve gemi söküm tesisleri gibi yoğun kirletici sanayi yüzünden Aliağa artık bir feda bölgesi olarak anılıyor.

Fosil Yakıt Karşıtı İnisiyatif bir ilk olmamasına rağmen küresel kömür karşıtı dalganın yerelden gelen taleplerle buluştuğu önemli bir yol ayrımında duruyor. Türkiye’de buradan kitleselleşebilen ve yerelden küresele müştereklerini genişletebilen bir hareket çıkar mı sorusuna cevap vermek için belki çok erken. Yerelden şekillenen küresel müştereklere sahip çıkmanın ilk adımlarından biri sizinle birlikte 15 Mayıs’ta Ilıpınar Mahallesi, Aliağa’daki buluşma olacak.

[1] Kömür Raporu, İklim Değişikliği, Ekonomi, ve Sağlık Açısından Türkiye’nin Kömür Politikaları, İstanbul Politikalar Merkezi, 2015.
Yrd. Doç. Dr. Hande Paker, 2015/16 Mercator-IPM iklim değişikliği araştırmacısıdır.

Yazar hande aker